Bilgelik ve entelektüellik…
Süleyman Yılmaz
Bir milletin sahip olduğu zenginliğin ölçütü yalnızca ekonomik göstergeleri, yeraltı-yerüstü varlıkları, üretimi ile belirlenmez. Her alanda iyi yetişmiş insan kaynakları, kültürel mirası, sahip olduğu edebi ve sanatsal yapıtları, yetiştirdiği değerleri de önemli bir ölçüttür. Medeniyetin bekası açısından insan kaynaklarının niteliğini ve sahip olunan kültürel değerleri değerlendirmekte, bunları umumi fikirleri yükseltmek için seferber etmekte büyük fayda vardır.
Toplumsal anlamda bilgelik ve ariflik ne kadar önemliyse, topluma lokomotif güç olacak olan bireysel entelektüel sermaye de o kadar önemlidir. Bilgelik, bilgiyi biriktirmek değildir. Bilgelik, bilgiyi günün ihtiyaçlarına göre sarf edebilmek, çözüm üretebilmektir. Aksi halde bilginin hamaliyesinden öteye geçilemez. Son dönem MEB tarafından zikredilen ve herkesin hoşuna gidebileceğini düşündüğüm bir cümleyi paylaşmak isterim; “Biz soru çözen değil, sorun çözen öğrenciler yetiştirmeliyiz.” Uygulamadaki karşılığı bir yana, eğitimin felsefesi açısından böyle bir yaklaşım oldukça dikkat çekicidir.
Türk öykü klasiklerinin önemli şahsiyetlerinden Ömer Seyfettin “Anadolu insanı âlim değil amma ariftir” derken ortalama insan fikriyatımızın derinliğine vurgu yapar. Anadolu insani sahip olduğu kültürel birikim açısından olayları görebilme ferasetine, gelişmeleri algılayabilme basiretine sahiptir. Her ne kadar zaman zaman aynı toplum için genel gidişatı göremiyor, aynı hataları tekrarlıyor diye serzenişler yükselse de bu aslında Anadolu insanının yaşadıklarına sabırlı olduğunun, töleranslı ve tahammülü yüksek olduğunun bir göstergesidir. Muhatabına krediyi tanır, ama gün gelince almasını da iyi bilir.
Bireysel anlamda entelektüel sermaye toplum için bir motor gücüdür. Bir yandan kendisinin dağarcığını beslerken, diğer yandan toplumun ortalama aklını, fikirlerini de yükseltmelidir. Peki, nedir entelektüellik? Bunu kavramın daha iyi anlaşılabilmesi için Oğuz Atay’ın “Bir Bilim Adamının Romanı” isimli eserden anekdot uyarlaması yapmayı yeğlerim. Olay şöyledir; akademide bir profesör öğrencisiyle akademik çalışmalar yapar, akademik yükselişlerden sonra gün gelir öğrencisi doçent olur ve bir gün hocasına “Hocam benden entelektüel olur mu?” sorusunu yöneltir. Hocanın cevabı; “Hayır!” olur. Öğrenci oldukça şaşırır, alınır. Hoca izah eder, der ki; “Sen iyi bir araştırmacı ve akademisyensin, ama iyi bir entelektüel değilsin. İyi bir araştırmacı olmak bilgi birikimini gerektirir. Entelektüellik ise o bilgi birikimini yerinde ve zamanında kullanabilmektir. Sen kendi alanında iyi bir potansiyele sahipsin. Ama entelektüel olmak için mesleki alan bilgisinin yanısıra kendini, kültür, edebiyat, sanat ve felsefe alanında da iyi yetiştirmen gerekir. Bu boyutları sağladığını kabul etsek bile bunun için üç kuşak geçmesi gerekir.” Bu durumda bahsi geçen öğrenci entelektüel olmanın ilk halkası olacaktır. Bu boyutlara sahip olabilmek için öncelikle sağlıklı bir okuma kültürüne sahip olmak gerekir. Sadece mesleki kitaplar değil, hayata dair her türden kitaplara ilgili olmak gerekir. Bilgi dağarcığını dünyadaki eserlerle zenginleştirmek, görgüsünü de dünya insanı olabilmeye adamak gerekir. Entelektüel kavramının içini iyi doldurabilmek tarihi bir misyonu üstlenmekle mümkündür. Geleceğe dair kaygıları, topluma dair faydaları esas almak gerektirir.
Medeniyetimizin bekası, nesilden nesile sağlıklı bir şekilde aktarılabilmesi için böyle bir misyonu üstlenmek ziyadesiyle önemlidir, kutsaldır.
Prof. Dr. ASÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Yüreğinize emeğinize sağlık hocam.