CUMHURİYETİMİZİN YÜZ YILI
CUMHURİYETİMİZİN YÜZYILI
Bazı tarihçiler Cumhuriyet yönetiminin ilk kez milattan önce Roma’da, bazıları ise eski Yunan şehir devletçiklerinin yönetim biçimi olarak uygulandığını iddia etmektedirler. Fakat o yönetim biçimlerinin soylu, ayrıcalıklı zümreler tarafından yönetildiği için günümüzde uygulanan cumhuriyet yönetim biçiminden farklı olduğunu, onların Oligarşik cumhuriyetler olduklarını ifade etmektedirler.
Cumhuriyet yönetim biçimini günümüzdeki haliyle ilk uygulayan ülke ise 1789 yılında gerçekleşen Fransız ihtilalinin sonrasında krallığı yıkarak cumhuriyet yönetim biçimine geçiş yapan Fransa olmuştur.
Fransız ihtilali ile dünyaya yayılmaya başlayan Cumhuriyet yönetim biçimi, babadan oğula geçen, bir hanedan veya belirli bir zümrenin hâkimiyeti altındaki yönetim biçiminin zıttı olan, egemenliğin millette olmasını kabul eden bir yönetim biçimidir.
Kökeni batı dillerinde republic’ten gelen cumhuriyet, Osmanlıimparatorluğu döneminde bazı düşünce insanları üzerinde de etkileri olmuştur. Tanzimat Fermanı, 1.ve 2. Meşrutiyetler dönemlerinde askeri ve siyasi alanlarda yapılan reformların bunun bir sonucu olduğu ifade edilir.
Bu reformlar son 150 yılında dünyadaki gelişmelerden uzak kalan, sürekli olarak gerileyen, borçlanan ve topraklarının yarısından fazlasını kaybeden Osmanlı imparatorluğunun 1.Dünya savaşını kaybetmesiyle yeni kurulacak Cumhuriyete bir anlamda yol gösterici olmuşlardır.
Savaşı kaybeden Osmanlı imparatorluğu ağır antlaşmalara imza atmak zorunda kalmış ve vatanın birçok bölgesi işgal kuvvetleri tarafından paylaşılmış durumdadır. O dönemin başkenti İstanbul’dan ayrılarak Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal, birçok bölgesi işgal altında olan vatanı kurtarmak için silah arkadaşları ile yaptıkları çeşitli çalışmalar sonrasında bozkırın ortasında yeni bir meclis kurarak, o mecliste alınan kararlar sonucunda işgal kuvvetlerini vatan topraklarından kovmak için kurtuluş savaşını başlatmıştır.
Çok zor şartlar altında büyük bir mücadele gösteren Anadolu insanın zaferi sonrasında 29 Ekim 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından yeni ulusun başkenti Ankara’da yönetim biçimi Cumhuriyet olan Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur.
Kaybedilen savaş sonrası her alanda büyük kayıplar veren, okuryazar nüfusu son derece düşük olan devleti gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmak için eğitim, kültür ve sanayi alanlarında çok önemli devrimler yapılmıştır. Buna rağmen geçtiğimiz yüz yıl içerisinde bazı çevreler tarafından Cumhuriyet yönetim biçimi çatışma konusu olmuş ve hala olmaya devam etmektedir.
Bunun en önemli sebeplerinden bazıları; Cumhuriyet rejimi ile hilafet makamının kaldırılması ve Atatürk’ün yaptığı başta laiklik ilkesi ve diğer devrimlere karşı hazımsızlıktır. O dönemlerde etkili olan tekke ve zaviyeler ile günümüzde bile halen uygun iklim bulduklarında gelenekçi halk kitleleri üzerinde etkili olan dini tarikat yapılarının her fırsatta karşı devrim propagandaları yapmaları çatışmaları körükleyen etken olmuştur.
Hâlbuki günümüzde yönetim biçimi Monarşi olan ülkeler haricinde, birçok ülkenin yönetim biçimi Cumhuriyettir ve farklı uygulamaları olan bu yönetim biçiminin direkt olarak din işleri ile bir alakası yoktur.
Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri olan ve Fransız devrimi ile uygulanmaya başlayan laiklik dinsizlik değil, devleti yöneten zümrenin yönetilenler üzerindeki dini kullanma refleksinin kaldırılması biçimidir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinde de laiklik dine karşı bir amaç gütmemiştir. Toplumun ihtiyaç duyduğu din ile ilgili meseleler için kurulan Diyanet işleri de bunun açık bir göstergesidir.
Bu yüzyıllık süre içerisinde devletin gelişmiş ülkeleri yakalayabilmesi için ilim, fen, sanat, kültür ve ekonomik alanlarda birçok yenilik yapılmasına rağmen, maalesef Cumhuriyetin olmazsa olmazlarından olan hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik kuralların uygulanmasında eksiklikler olmuştur.
Bu durum çoğunlukla Cumhuriyet rejiminin erdemleri sayesinde iktidara gelenlerin ya kendi siyasi bekaları için, ya güçlü devletlerin baskılarıyla veya işlerine gelmediği için demokrasi konusu zaman zaman sadece sandık demokrasisi seviyesine indirgenmiştir. Demokrasinin sağlıklı bir şekilde uygulanmaması cumhuriyet rejiminin ülkenin çok daha ileri refah düzeyine ulaşmasının önünde önemli bir engel olmuştur.
Cumhuriyet, halkın özgür iradesi ile yöneticilerini seçtiği bir yönetim biçimidir. Cumhuriyet eşit yurttaşlık hakkıdır, özgürlüktür, seçme ve seçilme hakkıdır, kanunlar önünde eşitlik hakkıdır, bilimselliktir, sanattır.
Her fırsatta yurdun farklı farklı köşelerinden gelen çocuk, genç, yaşlı milyonlarca insanın büyük önder, kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk’ü ebedi istirahatgahı Anıtkabir’de ziyaret etmesi, Cumhuriyet etkinliklerini meydanlarda coşku ile kutlaması, evlerini ve arabalarını ay yıldızlı bayraklar ile süslemeleri halkımızın Cumhuriyete sahip çıktığının açık bir göstergesidir.
Her durumda hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu, gerçek demokratik uygulamaların yaygınlaştığı, eşit yurttaşlık bilincinin daha fazla geliştiği, haklarına sahip çıkan fikri hür, vicdanı hür nesillerin yetiştiği, barış ve huzurun çoğaldığı daha güzel yarınlar için bütün kurumları ile birlikte nice yüzyıllar boyu yaşasın Cumhuriyet.
Aziz Yalı

Yorum Yazın