Reklamı Geç
Vadi
Ekrem
Güneyler
Mert Kasap
Zülfiyar

Zülfiyar

Mail: [email protected]

Düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır…

 

Düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır…

Süleyman Yılmaz1

 

Beşeriyet geçen zaman ile yarışırken, ortaya muazzam teknolojik çalışmaları da dökmektedir. Geçen zamana ayak uydurabilen eğitimli, kültürlü, bilime, sanata, edebiyata düşkün olan topluluklar, müreffeh, temel hak ve hürriyetlere sahip bir atmosferde yaşama şansını da yakalayabiliyor. Bir ülkede eğitim güçlüyse, bilim ve teknoloji de güçlüdür. Bu durum o ülkenin insanlarının hayat konforuna, hayat standartlarına ve hayata bakışına da yansır. İşte Finlandiya, Norveç, İsveç vesaire gibi Baltık ülkeleri, gelir düzeyleri yüksek, eğitim düzeyleri yüksek, hukuk normları oturmuş, insanları hayata umutla bakıyor, iç huzuru bozacak hiçbir neden yok. Peki, bu ülkeler bunu nasıl başarıyorlar? Neden yoksulluk bu ülkelere uğramıyor. Neden insan hakları ihlalleri yaşamıyorlar? Neden coğrafi şartları çetin olmakla birlikte dünyanın en konforlu hayatını yaşıyorlar?

Bediüzzaman’ın bu duruma projeksiyon tutan bir cümlesi var; “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla mücadele edeceğiz.” Bu söz üzerinde şiddetle, dikkatle, hararetle durulması gereken bir söz. Aslında, ulus olmanın, vatandaş olmanın, halkça ve hakça yaşamanın da anahtarı bir cümle. Anadolu coğrafyası uzun soluklu bir ihmalin ceremesini çekiyor. Hepimiz biliyoruz ki; son 200 yıldır Anadolu halkı; bilgi, görgü, kültür, sanat, din, mezhep tercihlerinde ve son yüzyılda ise etnisite kimliğinde şiddetli istismarlar yaşamış, eğitim ve imkân eşitsizliğinde ihmaller yaşamıştır. Yedi coğrafi bölge ve yedi iklimden oluşan bu topraklarda bölgesel farklılıklar, eğitim ve imkân eşitsizlikleri bir türlü giderilememiştir. Bu dezavantajlı durum kent taşra habitusunda da kendini iyice hissettirir. Bu nedenle yaşanılan olumsuzluklarda, görülen handikaplarda, aşılamayan bariyerlerde halkı cehaletle suçlamak, tercih edilebilecek en kolay yoldur. Şu kesinlikle bilinmelidir ki, mutlak cehalet sahibi halk yoktur, yalnızca ihmal edilmiş halk vardır. Çünkü halka ne verebilirsek ancak onu alabiliriz, diye düşünüyorum. O nedenle, geçmişten günümüze biriktirdiğimiz ihmalleri aşmakla işe başlamalıyız. Bu eğitim alanında olabilir, bilim, teknoloji ve sanat alanında olabilir, sosyal hayatı düzenleyen olay ve olgular alanında olabilir, temel hak ve hürriyetlerde olabilir, etik alanında olabilir. Kısaca hayatı tanzim eden, insana insan olduğunu hatırlatan her alanda dönüşüme girmek bir lüks olarak görülmemelidir.

Eğitim kurumları güçlendirilmeli, hayatı idame eden alanlarda üretim olmalı, duygusal yönü besleyecek sanata önem verilmeli, yekdiğerimizin hayatına, fikirlerine, hayat tarzına ve tercihlerine saygı duymayı yaygınlaştırmalıyız. Bunları ülkenin müreffeh bir seviyeye ulaşması adına ortak bir idealle, birlik ve beraberlik ruhu içerisinde yapmalıyız. Halk, her alanda bilinçlenmeli, iyi bir insan profili, iyi bir vatandaş kültü, iyi bir üretim ve iyi bir

tüketim paydaşı oluşturmalıyız. Çocuklarımız küçük yaşta bilimsel olarak hayatı sorgulamalıdır. 5N 1K gerçeği ve sorgulaması küçük yaşlarda çocuklara kazandırılmalıdır. Bu bir aykırılık değildir. Bu hakkı, hukuku ve haddi bilme gerçeğidir. Davasına sahip çıkmayanın davası çiğnenir. Sözümü yine Bediüzzaman’dan tamamlamak istiyorum. "Evet, bir millet cehâletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder."

O halde topyekûn olarak, eğitime, kültüre, sanata, felsefeye önem vermeliyiz. Eğer halka bunları verebilirsek, onlardan da genel işleyişe daha güzel katkı ve katılımlar bekleyebiliriz…

Kapan

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
Marina