Oruç tuttuğunla, bayram yapabilmek…
Süleyman Yılmaz
İslam literatüründen damıtılmış, kadim bir Anadolu sözüdür. Bir amaca, bir ideale, bir davaya beraber başladığınız isimlerle, idealden ayrılarak, eksen kayması yaşayarak farklı bir kulvara sapmak, farklı bir hale evrilmektir. Böyle bir hali yaşayan birey veya toplulukların artık davası, misyonu farklıdır. Kişisel veya topluluk olarak var olma gayeleri, değerleri ve yargıları değişmiştir. Var olmak ve kalabilmek için her şey mubah hale dönüşebilir.
Geçtiğimiz günler rahmetli olan, Demir-Çelik Fabrikaları Eski Genel Müdürü ve bir dönem de Aksaray Üniversitesinde birlikte çalışmaktan onur duyduğum Prof. Dr. Sencer İmer (Allah rahmet eylesin), sohbetlerimizde Özal döneminin işleyişinden bahsederdi. Merhum Özal malum, nevi şahsına münhasır bir liderdi. Başbakanlığı döneminde danışma heyetine hep kendisine muarız, şedit eleştiriler getiren isimleri alırmış ve bu durum bazen ekibindeki isimlerin tepkisine yol açarmış. Ekibindeki isimler kendi baktıkları zaviyeden kendilerince haklı olarak (!) “Yahu adam bize hakaret boyutunda olmadık eleştiriler yöneltiyor, siz bunlara danışıyorsunuz. Bunlardan size ne fayda gelir ki” derlermiş. Özal da, “Kaçırdığınız bir husus var. Benimle aynı düşünenlere danışsam, olay ve olgulara farklı bakamam, bana bir şey katmaz. Hatta aynı kulvarın insanı olduğumuzdan beni rahatsız edecekleri bana söylemekten çekinirler. Objektif olamazlar. Ama bu muarız isimlerle kendi yaptığımı görme şansım oluyor” demiş. Özal, aslında İslam literatüründe olan istişare ile hareket etme kültürünü işletiyor.
Bunun tarihimizde de karşılığı var. Osmanlıda devşirme kültürü de bunu temsil ediyor. Yeknesaklığı istemiyor. Kolektif akıl, farklı renklerle, farklı fikirlerle, farklı kimliklerle bakmayı gerektiriyor. Bu bir nevi ihtisaslaşma, emaneti ehline teslim etme, farklı fikir ve kabiliyetlerden istifade etme becerisidir ve her lidere mahsus değildir. Fatih, Yahudi, Hıristiyan vesaire Gayr-ı Müslimlerle de çalışmış. Bu geleneği sonraki padişahların bir kısmı devam ettirmiş. Bu bir anlamda dışa ve yeniliklere açık olma politikasıdır.
Bu kadar girizgâhı neden yaptım ve neden anlatıyorum. Sosyal hayatı düzenleyen, ikame eden siyaset erki, bir misyonla yola çıkar. İktidar şehveti o kadar cezp edicidir ki, adeta zehirli bal gibi, ideallerinizi yok eder. Hele buna koltukta kalma adına iktidar hırsı eklenince, durumu muhafaza için akla hayale gelmeyen senaryoları, sizden ve misyonunuzdan beklenmeyen uygulamaları, kimliğinize yakışmayan yalanları söylemekten geri durmazsınız. Yasalarla belirlenmiş görev tanımlamalarının dışına çıkar, meşru olmayanı meşru göstermeye çalışırsınız. Önünüze çıkacak engelleri aşabilme çözümü, size yöneltilecek eleştirileri kabullenebilme yetisini kaybedip, kontrolsüz şekilde etrafa ayar vermeye çalışırsınız. İstikametinizden sapmanız, sizi yanlış üstüne yanlışa götürür. Bataklık sendromu gibi çırpındıkça batmaya mahkûm olursunuz. Kurul tanımazsınız, nizamın kabul ettiği kuralları
zeyil eder, kendi kurallarınızı ikame edersiniz. Artık yönettiğiniz devlet, normal nizamından parti nizamına dönüşür. Bu tarifin geçmişten bu yana pek çok örnekleri vardır. Geçmişten ders alamadığımız için yanlışta ısrar eder, kendi yanlışımızı da kitlelere dayatmaya kalkarsınız. Sizin bu zaafınızı keşfeden, durumdan vazifeciler, kolları sıvar, koltuk altınıza girer, sizi bambaşka diyarlara götürür. Sonra bir bakarsınız, siz de misyonunuz da başladığınız noktadan çok sapmalar göstermiştir.
Yola çıktıklarınızı yolda değiştirmek, hem size refakat edenleri, hem de yolu kaybetmenize sebep olur. İşte durumdan vazifecilerin de istediği budur. Kâinat/madde boşluk kabul etmez. Dava arkadaşlarınızın yerini süfli emellere meftun isimler alır. Siz de denize düşüp, yılana sarılan adam misali, ölçüyü, tartıyı, nizamı kaybedip, bu isimlerin dolmuşuyla zevalin girdabına revan olursunuz.
Hud suresi 112. Ayet, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” der. Bu ayet Hz. Peygamberde müthiş bir etki yapmış ve şunu zikretmesine sebep olmuştur; “Bu ayet beni ihtiyarlattı!” Evet, muhteşem bir ayet! İnsan fıtratı doğuştan, doğruluk ve dürüstlük üzerine başlar. İnsan sonradan kazandığı bazı davranışlarla bu güzel erdemlerden sapar. Doğru olabilmek, doğru kalabilmek zor zanaattır. O nedenle dürüst insanlar, hayattayken hep acı çekerler. Aklı tatil edenlerin böyle bir kaygısı yoktur, arsız olanların da böyle bir kaygısı yoktur. Bu kaygı yalnızca yaradılışının gereğini taşıyan, “İnsanlara mahsustur.”
İnsanız, hata yapabiliriz, unutabiliriz. Bu doğamızda vardır. Ahlaklı olan bu hatalardan dönebilme erdemini gösterebilmektir. Hatayı hata ile bertaraf etmek, bizi karanlığa, çıkmaz sokağa götürür. Basın İlan Kurulu Yönetim Kurulu Başkanlığı değişti. Yeni gelen isim siyasette de uzun soluklu yer almış, değerli bir akademisyendir. Kendisine tebrik ettim ve 12 Eylül ihtilalı sonrası, Anayasa oylamasına “Hayır” dediği için cuntacılar tarafından tam 470 gün kapatılma ve yayın yasağına maruz kalan bir gazetenin hâlihazırda 52. Kuruluş yıldönümünde olduğunu, keyfi bir kararla günümüzde resmi ilan hakkı ihlal edildiğini ve kendilerinin bu hususta bu yanlışı düzeltebileceğini yazdım. Tebrik için teşekkür etti. İlan hakkı ihlali için kuruldaki arkadaşlarla istişare edeceğini belirtti. Sonra tekrar yazdım, neticenin ne olduğunu sormak için bu kez sessizliği tercih etti.
Bir basın kuruluşu sizinle aynı düşünmüyor, sizi eleştiriyor olabilir. Bu eleştirileri müspet anlamda lehinize çevirmelisiniz. Eksiklerinizi, varsa hatalarınızı düzeltmeniz sizin lehinize olur. Sizi daha güçlü kılar. Asıl vartaya hatırlatılmasına rağmen hataya devam etmekle düşersiniz. Hatta size hatayı hatırlatana teşekkür etmelisiniz. Ta ki yanlışınızdan sizi uyandırdığı için.
Sonuç olarak, birlikte oruç tutmak güzeldir. Birlikte bayram yapabilmek daha da güzeldir.
Hocam yine güzel bir konuya temas etmişsiniz,birlikte ayran yaptığımızdan her şey çok güzel olacak ?