Zülfiyâr
Ramazan-iktisad-şükür paradoksu!
Sekülerleşme, meyl-i dünya. Veya Müslüman’ın metâ ile imtihânı. Âlemi İslâm’a veda Ramazanın üzerimize yansımasını konu aldık. Ramazan ibadet, mağfiet, feyiz, şükür, oruç, sabır, infak, zekât gibi bilimum ibadetleri ve sosyal dayanışmayı ihtiva eden, çağıştıran Arabî bir ay. Geldi, yaşandı ve gidiyor. Tekrarı nasipse seneye inşallah.
Ramazanı iktisad, ihtiyaç, şükür ve sosyal dayanışma yönüyle birlikte analiz edelim.
İktisat terosiyeni Adam Smith'e göre iktisat; sınırlı kaynaklarla, imkânlarla sınırsız ihtiyaçları karşılayabilme sanatıdır.
Nelerdir bu ihtiyaçlar? Bireyden bireye değişmekle birlikte, Bediüzzaman'a göre ihtiyaç; kişinin elinde olmayan her şeydir. “Vermek istenmeseydi, istemek verilmezdi.” Yani insana istemek duygusu verilmiş. Duygu varsa insan elbette isteyecek. Neleri isteyebilir? Mütevazi anlamda istek boyutunda Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi bir insana yeterli olması gerekir. Temel seviyede yeme, içme, barınma, sevgi ve saygı duyulma vesaire. İnsan istek duygusunu sınırlar mı? İnsanoğlu bunlar bana yeterli der mi? Hayır. Dünyayı versen uzayı, hayatı versen sonsuzluğu isteyecektir. Hatta hayata lüks katarak yat, kat, konfor yani hayalin uzandığı herşeyi isteyebilir. Çünkü istemek verilmiş, hayale de zaten sınırlama yoktur.
Peki ihtiyacın bir sınırı yok mu? Var elbette. Sınır, israf etmeden hayatın idame ettirilebildiği son nokta. Bir lokma bir hırka mı? Hayır! Ellere terakki olan dünyada Müslüman neden kendine tedenni rolünü biçsin. Müslüman toplumlar dini mübȋn-i İslamın muzaffer olması adına motto olarak; “bu zamanda İ’lây-ı Kelimatullah (Allah’ın sözünü yüceltme, savunma davası) maddeten terakki iledir”, ifadesini benimseyip, slogan haline dnüştürmüştür. Terakki edildi mi? Zahiren evet, Müslüman’ın artık yatı, katı ve bilimum konfor ve lüksü oldu. Ya İ’lây-ı Kelimatullah? Yani davası? Onlar mu? Müslümen aceleyle zirveye çıkarken farkında olmadan davasını da İ’lâ-yı Kelimetullah’ı da dağın eteğinde unuttu!
İktisat ile israf özünde ters orantılıdır, makusen mütenasiptir. Biri güçlenirken öteki zayıflar. Peki iktisadın zıddı olan israf nedir? İsraf; dünya hayatında zaruri olmayanların zaruriymiş gibi zannedilmesi, “başkasında var, bende niye olmasın, benim neyim eksik”, yani görenek belasıyla güç yarıştırma anlayışı ve böylece hesapsız bir harcama kültürünün hakim olmasıdır.
Bireysel çabanın yanısıra pazarlama ve reklamcılık tekniğiyle insan beynine hitap eden dış unsurlar da vardır. Nöropazarlama denilen teknikle harcama dürtüsü ve hayatımız kontrol ediliyor, indirim ve hediye çeklerinin dayanılmaz hafifliğiyle, beyindeki dopamin reseptörleri (alıcıları) aktive olarak vücutta serotonin salgısı artarak, insan kendini mutlu, canlı hissediyor. İhtiyacı olmadığı halde çılgın bir alışveriş dürtüsü insan beyninde hakimiyet kuruyor.
Sonuçta her ailenin geliri de bellidir, gideri de. Sarfiyat (harcama) ve varidat (gelir) dengesizliği, yani gelirlerin giderleri karşılamaması, helal ile haram sınırının zorlamasına neden olur. Tatmini zorlaşan manevi açlık insanın makama, mevkiye, gösterişe ve metâya düşkünlüğünü artırır. Kendinin olsun veya olmasın, meşru olsun veya olmasın herşeyi ele geçirme hırsına dönüşür.
Bu hırs insanların şahsiyetini etkiler mi? Elbette. En başta olaylara karşı duruşu bozulur, aza kanaat etmez, gözü doyma, sınır tanımaz. Manevi açlıkta iştah açılmaya görsün bir defa. Tıpkı surda açılan gedik misali, bir türlü ne kapanıp, iflah olur ne de tatmin.
Oysa, Ramazan bize iktisadı ve şükrü hatırlatmalıydı. Ruhun açlıkla beden üzerinden tetbiyesiyle, nice müşkil durumdaki yoksulu yetimi, fakiri fukarayı, garibi gurebayı hatırlatmalıydı. Kabaran iştihamızdan gayrısını göremedik, maalesef.
“Adam sende, yeri mi şimdi bunların”, demeye başladı bile nefsim.
Ah dünya ah! Sen de şahit ol! Sinendeki insanların halleri ne mine'l garaiptir böyle?
[1] Prof. Dr. ASÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Hocam elinize emeğine sağlık... iksatlı yaşamak dileğiyle..
Yerinde bir konu. Kaleminize kuvvet