Reklamı Geç
Mert Kasap
Avula Hikmet Hatunoğlu
Güneyler
Dilan Polat
Zülfiyar

Zülfiyar

Mail: [email protected]

Yin Yang zıtlık paradoksu…

 

Yin Yang zıtlık paradoksu…

Süleyman Yılmaz

Uzakdoğu mitolojisinde Yin karanlık taraf anlamına gelir ve ortasında beyaz bir nokta vardır. Yang ise aydınlık taraftır ve ortasında siyah bir nokta yer alır. Bunlar biri birine gece ve gündüz kadar zıt olmayı ifade eder. Aynı zamanda ruh halinin de bir yansımasıdır. Biri dişi ise, diğeri erkek, biri soğuk ise, diğeri sıcak, biri negatif ise, diğeri pozitiftir. Neticede bir döngüdür ve hangisi ön, hangisi arka plan olduğu belli değildir.

Neden böyle bir giriş yaptık? Konumuzla ilişkili olduğundan. Sizi, 28 Şubat 1997 tarihine götüreceğim. Özel bir dönem ve özel uygulamaların olduğu bir dönem. Dönemin iktidarı irticai faaliyetlere (!) destek verdiği için post modern bir darbe ile yönetimden uzaklaştırılmış, iktidarla birlikte dönemin yaşayanları süreçten olumsuz etkilenmişti. Dönemin devlet memurları, kılık kıyafet yönetmeliğine uymadığı veya irticai faaliyetlere katıldığı (rejime muhalif olduğu) saikıyla soruşturma geçirmiş, kamusal alan diye nitelendirilen (ki oldukça kapsamı muğlâk) bir gerekçe ile görevlerinden ihraç edilmişti. Dönemi yaşayanlar yakinen bilirler.

Biz burada, üniversitelerde yaşanan kesitinden kısaca bahsedeceğim. Pilot uygulamaya alınmış bir şehir, Şanlıurfa ve Harran Üniversitesi. Üniversiteye dışarıdan tayin edilmiş dönemin rektörü (ki hem şehrimdi) ve ona yaranmışlık adına kelle koltukta icraat yapan yöneticiler. Tam 35 akademisyenin görevine son verilmiş, pek çok isimde değer yargılarından dolayı dışlanmaya (dıskriminasyona) maruz kalmış, özlük hakları ellerinden alınmış. Pek çok öğrenci de başörtüsü nedeniyle okuma haklarından mahrum kalmış, mağdur edilmişti. İşte böyle bir hengâmede Çukurova Üniversitesindeki doktoramız bitmiş, henüz üniversitemize dönmüşüz. Bizi bekleyen kimlik yaftası hazır. Bu yafta ile tam bir buçuk yıl yardımcı doçentlik kadrosuna atamam geciktirilmiş, atanabilmem için Çukurova’dan dostlarımızın referanslı kefaleti istenmiştir. Kabul edilmesi zor iğrenç bir durum. Neden? Çünkü sizin akademik kimliğinize, birikiminize, çantanıza bakılmıyor, ne düşünüyor, aile yaşantısı nedir, kiminle oturup, kalkar ona bakılıyor. Aynı uygulamaya, AÜK’tan doçentliğimizi aldığımızda onbir ay kadromuzun geciktirilmesiyle maruz kalıyoruz. Neden bizden sonra doçent olanlardan kadroyu sonra alalım ki? Hiç de adil, insani bir hal değildi doğrusu. Doğası gereği kabullenmediği duruma bayrak açan, itiraz eden bir kademiysen olarak atanmamızın şerefine verdiğimiz yemekte Rektör ve hazirunun huzurunda bu husustaki serzenişimi diplomatik üslupla, kaybedilen bir enerjinin eleştirel yansıması şeklinde dile getirip, “Oh bee!” dedim.

Sonra ne oldu? Yaşanan 28 Şubat süreci yıllarca karşıt rolün mensupları tarafından kullanıldı. Malum grup, “biz gidersek, 28 Şubat gelir” şeklindeki önermesiyle hesaplaşma kültürüyle, sürekli iktidardan bir takım tavizler kopardı. Sonra, dünya (iktidara yanaşık güç) onlara da kalmadı. Aynı muameleye Profesörlük atamamızda da maruz kalmaktan kurtulamadık.

Yaşadıklarımız bizim için güzel bir ölçü oldu. Kendimce şu iç kararı aldım.

Kendi yaşadıklarını, kimseye yaşatmayacaksın!

Bu iç kuralı içselleştirdim ve Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanlığım sürecinde üç yıl boyunca uyguladım. İnanın vicdanen o kadar rahatlatıcı ki, tarif edilemez. İnsanlara ne düşündüğü, kimliği üzerinden değil, akademik anlamda çantasında ne var, ölçüsü üzerinden yaklaştım. Bireysel olarak, katı, disiplinli, hatta soğuk bulabilirler, ama her tür fikir spektrumundan asla özlük haklarını ihlal eden bir isim olarak yargılayamazlar. O kadar.

Peki, şu an durum nedir? Şu an eskinin rövanşı olan hesaplaşma kültürü devam ediyor. Stefan Zweig’in, “Mutlak güç, mutlak adaletsizliği doğurur” hipoteziyle güç sahipleri yekdiğerine kadrini çektirmeye, adil olmayan ölçülerini işletmeye devam ediyor.

Yani, Yin Yang zıtlık paradoksu tüm gerçekliğiyle devam ediyor ve edecek gibi. Bu benimsenen anlayış, gerçekten paradokstaki kısır döngü gibi enerjimizi yiyip, bitiriyor. Adam kayırmacılık, farklı düşüneni dışlamacılık, benim olsun az olsun anlayışı, fikirlerimizi kısırlaştırıyor, öfkemizi, kinimizi keskinleştiriyor, gardımızı düşürüyor, memlekette derde deva, sadra şifa bir sinerji oluşumu gerçekleşemiyor.

Kim Yin, kim Yang? Ne önemi var. Sonuçta biri diğerinin zıttı.

Tercih bizim; ya kısır döngülerimizle, hesaplaşma kültürünün girdabına mahkûm olacağız, ya da bu girdaptan çıkış yolu arayıp, geceleri yastığımıza başımızı koyup, rahat ve iç huzuruyla uyuyacağız…

Demirhanlar

Makale Yorumları

  • Mehmet02-11-2021 19:18

    Nasılda parmağını şaklatarak biz asistanları çağırırdın. Ne güzeldi değilmi o günler.

  • Murat Kosa27-10-2021 19:16

    Bu coğrafyanın bahtsız halkları varoluşlarından beridir hep güce tapmışlardır... Güçlü ne derse onun etrafında toplanmışlardır... Din... Kültür... Adet... Gelenek... diye adlandırılacak ne kadar alt başlık olursa olsun hep GÜÇ ve GÜÇLÜNÜN bir adım arkasında kalmıştır...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
Kapan