HATAY’IMIZDA DEPREM SONRASI SON DURUM
ŞEMSETTİN GÜNAY
Hatay’ın dışında oturan dostlarım zaman zaman benden en çok yıkıma uğrayan Antakya ve Defne’nin son durumunu merak edip soruyorlar.
Ben de dilimin döndüğünce yaşadığım bu kentlerin durumunu aktarmaya çalışıyorum.
Şöyle ki:
Antakya üzerinde oluşan toz bulutu halen kalkabilmiş değil. Yıkımlardan, bozuk yollardan ve ağır tonajlı kamyonların hareketlerinden oluşan bu toz bulutu bazen nefes almayı imkansız hale getirebiliyor. Birkaç gün yıkanamayan araçların üzeri ve açık mekanlar bu tozdan fazlasıyla nasibini alıyor.
Seçimler dolayısıyla özellikle değişim yaşayacak belediyelerde neredeyse üç aydır belediye hizmetleri durmuş durumda. Her yerde ve sokak aralarında çöp yığınlarına rastlamak olağan hale gelmiş. Poşetler ve kağıt parçaları havada uçuşuyor, bazen esen rüzgarla insanların yüzüne yapışıyor.
Ne yazık ki yaşayan sakinlerimizin de bir kısmı bu pespayeliğe su taşıyor. Elindeki kağıtları veya pet şişeleri oraya, buraya savururken, güç bela ayakta kalabilen park yerlerinde çekirdek kabukları ve pet şişelerden geçilmiyor.
İnsan bunları yerlere atanların evlerini veya yaşadıkları yerleri merak ediyor. Acaba aynı kültürü yaşadıkları mekanlarda da oluşturuyorlar mı diyor.
Parklardan söz açılmışken onların durumunu da anlatmadan olmuyor. Genelde parklarımız ve kaldırımlarımız işgal altında. Bilhassa gıda sektörüyle uğraşanların hiçbir hijyen kurala uymadan açtıkları döner, köfte dükkanları tüm giderlerini sokaklara ve caddelere akıtmaktan geri durmuyorlar.
Bunların giderleriyle sokaklar, caddeler ve bilhassa park alanları kokuyor ve ortalığa hastalık yayıyorlar. Park kenarlarında oluşturulan bu işyerlerinin çoğu bulundukları mekanları parkın içerisine doğru genişleterek halkın nefes alma hakkını bile elinden alıyor.
Parklar bakımsızlık ve ihmallerden fazlasıyla nasibini almış bulunmakta. Çimler ve çiçekler kurumuş, etraf çöplerden geçilmez konuma gelmiş bulunuyor. Yeni seçilen belediye başkanlarının hızla bu işgallere ve pisliğe müdahale etmesi şehir sakinlerinin beklentisi olarak sabırla gözleniyor.
Depremin ilk zamanlarında kısmen hoşgörüyle bakılan bu mekanlar aradan geçen 1,5 yıla rağmen halen eski durumlarını muhafaza etmeleri halk sağlığı açısından sorunlar oluşturuyor.
Zamanında larva mücadelesi yapılmadığından sinek problemi gittikçe büyüyor. Hem cadde ve sokaklardaki pis su giderlerinden, hem de mevcut pisliklerden beslenen bu larvalar her türlü sinek ve böcek olarak karşımıza çıkıyor. Bu mücadeleye geç kalınmasına rağmen hemen başlanması gerekiyor.
Hasarlı binaların yıkım işlemleri büyük oranda tamamlanmış durumda. Ancak bomboş arazilerin ortasında kalan bazı orta ve ağır hasarlı binalar mahkeme sonucunu beklediğinden hayalet binalar olarak varlığını sürdürüyor. Aradan geçen bu kadar zamana rağmen halen mahkemeler sonuçlanabilmiş değil. Bunlar da tehlike yaratmaya devam ediyor. Bazı esnaflar bu binaların altına yine dükkanlarını açarak iş yapmaya çalışıyor.
Bunlar için özel mahkemeler kurulmalı ve süreç hızlandırılmalıdır. Aksi takdirde şehir bir türlü kendine gelemeyecektir. Bu binaların hiçbir şey yapılamadan bekletilmesi deprem travmasının devamına neden olmaktadır. Çocuklarımızın ve halkımızın ruh sağlığı tehlikededir.
Emek mahallesi, Atatürk caddesi ve Emlak evlerde inşaat binalarının bazısının çok hızlı, bazısının da yavaş bir şekilde yükseldiğini görüyoruz. Gülderen’de konutlar teslim aşamasına gelmiş durumda. Valiliğin bu konudaki hassasiyet ve çalışmaları takdirle izleniyor.
Ancak hiçbir deprem bölgesinde görülmeyen bir takım dirençler ve şikayetler yapımların hızını kesmekte. Gülderen mevkiinde ve Dikmece mevkiinde çalışan bir yetkili sadece şantiye alanının yerini üç defa şikayetler nedeniyle değiştirdiğinden, bunun da zaman israfına neden olduğundan bahsediyor. Gerisini artık siz anlayın.
Aslında konteyner çarşı ve kentlerden de bahsedecektim ama yerimiz şimdilik bu kadar.
Ben az söyledim siz çok anlayın a dostlar…
29.04.2024
Yorum Yazın