AHÎLİK KÜLTÜRÜ
muallimosman -Yüce Allah, Kur’anda: “Bütün mü’minler kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin” buyurarak tüm mü’minlerin kardeş olmalarını, “Allah’ın ipine (Kur’ana) sımsıkı sarılın ve birlik olun! Sakın ayrılığa düşüp dağılmayın. Yoksa hüsrana uğrayanlardan olursunuz” buyurarak mü’minlerin. Kur’anın ilkeleri etrafında birlik içinde olmalarını, “İyilik ve takva üzerinde birbirinizle yardımlaşınız” emriyle de mü’minlerin yardımlaşma ve dayanışma içinde olmalarını buyururken, kâinatın efendisi, insanlığın ebedî mürşidi sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed aleyhisselam da hadislerinde: “İnsanlar iman etmedikçe Cennete giremezler ve birbirlerini sevmedikçe de iman etmiş olamazlar.” ,”Komşusu açken kendisi tok sabahlayan bizden değildir.”, “Bir kimse kendisi için arzu ettiği şeyi diğer din kardeşi için de arzu etmedikçe gerçek iman etmiş olamaz” buyurarak, sevgiyi, kardeşliği, yardımlaşmayı ve dayanışmayı öğütlemiş ve bütün bunların imanın bir gereği olduğunu belirtmiştir…
İşte; kardeşliği, birlik ve beraberliği, yardımlaşma ve dayanışmayı, fazileti ve iyiliği emreden İslam diniyle şereflenen Türkler, müslümanlığı kabul ettikleri ilk yıllardan itibaren, aralarında kardeşliği, yardımlaşmayı ve dayanışmayı tesis ederek güçlü bir esnaf cemiyeti oluşturmak amacıyla sosyal ve iktisadi bir cemiyet olan AHÎLİK teşkilatını kurmuşlardır. Ahîlik teşkilatında, Ahî mensubu olabilmek için sadece esnaf ve sanatkar olmak yetmiyordu. İlim ve meslek dahil olmak üzere belli bir eğitimden geçmek gerekiyordu. Ahî mensubu olanlar, meslekî eğitimlerinin yanında haftanın belli zamanlarında Kur’an, Hadis, Fıkıh, Siyer, Tarih ve Ahlak ilmi gibi insanı yücelten ve feyizlendiren ilim dersleri de alıyorlardı. Her teşkilatta olduğu gibi Ahîlik teşkilatında da aşağıdan yukarıya doğru bir olgunlaşma usul ve esası vardır. Ahîlerin kendilerine has Ahîlik kıyafetleri vardı. Ahîliğe kabul edilen namzet adaylara, Ahî şeyhi tarafından “Şad” adı verilen talebelik kuşağı bağlanır. Çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa geçişlerde merasimler yapılır ve bu merasimlerde üyelere, kazandıkları sınıf derecesine göre uygun kuşaklar bağlanır. Bu kuşaklar Ahîliğin bir nişanı kabul edilir.
Doğruluğu düstur edinmek, fikrinde ve sözünde doğru olmak, helalden kazanıp helalden yemek, nefsine hakim olmak, harama ve günahlara meyletmemek, ilmi ve âlimleri sevmek, insanlara saygılı olmak, namazları vaktinde kılmak, cömert ve merhametli olmak, fakirleri, kimsesizleri ve yoksulları sevmek, korumak ve yardım etmek, menfaat ve çıkar için zenginlere ve makam sahiplerine minnet etmemek, onlara kul-köle olmamak, yalvarışı ve yakarışı yalnızca Allah’a yapmak, yalnızca Allah’tan istemek , tevekkülü ve takdiri yalnızca Allah’a bırakmak, Ahî mensuplarının vazgeçilmez hayat düsturu olarak kabul ettiği ve uyulması zorunlu olan temel prensiplerdir.
İlk kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, insanlar arasında kardeşliği, yardımlaşmayı ve dayanışmayı, cömertliği ve merhameti, sevgi ve saygıyı, doğruluğu ve dürüstlüğü, ahlak ve fazileti tesis etmek amacıyla kurulan ve ilk yıllarda sadece esnaf ve sanatkarların iştirak ettiği bir tekke hüviyeti arzeden “Ahîlik Teşkilatı” on birinci yüzyıldan itibaren kendini kabul ettirmiş ve o dönemden itibaren sosyal ve iktisadi bir teşkilat olarak gelişerek ve güçlenerek günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. İlk önce Türkistan’da yaşayan Türkler tarafından kurulan Ahîlik teşkilatı, daha sonraları Türklerin Anadolu’yu fethiyle birlikte dalga ,dalga Anadolu’ya yayılmıştır. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Müslüman Türk Erenleri, bulundukları bölgelerde kurdukları Ahîlik teşkilatlarıyla, bir taraftan Anadolu’da Türk-islam medeniyetini yaymaya çalışmışlar, bir taraftan da sanat ve ticaretle uğraşan müslümanların belli bir nizam ve düzen içinde yaşamalarını sağlayarak iş ve çalışma hayatına büyük katkıda bulunmuşlardır.
Anadolu’da ilk Ahîlik teşkilatının ne zaman kurulduğu da kesin olarak bilinmemekle birlikte, iyi bir islâmi eğitim gören, ilim ve irfan sahibi, nüfuzlu ve itibarlı bir tekke şeyhi olan Ahî Evren tarafından on birinci asrın başlarında Kırşehir yöresinde kurulduğu rivayet edilir. Selçuklular zamanında halka ve devlete büyük hizmetlerde bulunan Ahîler özellikle Osmanlı devletinin kuruluşunda ve ilk kuruluş yıllarında büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey’e yakın alakası bulunan ve kızını da ona vererek onunla yakın akrabalık kuran ve Osmanlı devletinin manevi kurucusu kabul edilen Şeyh Edebâli de büyük bir âlim ve itibarlı bir Ahî şeyhi idi. Aynı şekilde yakın tarihimizde, milletimizin verdiği İstiklâl mücadelesinde ve Cumhuriyetimizin kuruluşunda da Ahîlerin büyük hizmeti ve katkısı olmuştur. Tarihe baktığınızda Türklerin kazandığı pek çok zaferlerin kahramanları arasında bu ocaklardan yetişmiş binlerce Âhi erenlerini görürsünüz!... Ahîlik teşkilatının kuruluşunda, bu teşkilata isim olarak ‘kardeşlik’ anlamına gelen “Ahîlik” isminin seçilmesi ise; cemiyette başarının ve mutluluğun ancak “İslam kardeşliği” anlayışıyla elde edilebileceğini teyid içindir. Ahîlik teşkilatında icazet alanlar, sadece birer tâcir ve esnaf değil, Ahîlik ocağından aldıkları ilim ve feyizle, edep ve ahlakla, aynı zamanda çevrelerini aydınlatan birer gönül insanıdırlar.






















































