AKILLI İNSANLAR NEDEN “APTAL” SEVER!
Birleşik Krallıkta, Logie Baird 1923’te TV’yi icat etmiş. NBC adlı kuruluş; ilk renkli televizyon yayınını, 1954 yılında ABD’de gerçekleştirmiş. Ülkemizdeki deneme yayınları ise TRT tarafından, 31 Ocak 1968 yılında başlatılmış. Türkiye’de 31 Aralık 1981’de, beyaz camdaki ilk renkli görüntüler gündemi belirlemiş. BM, 17 Aralık 1996 tarihindeki forumda, 21 Kasım gününü ‘Dünya TV Günü’ olarak ilan etmiş. BEYAZ Cam’ın icadı, 2023’te 100. yaşını kutlamayı beklemekte.
İcat edenlerin, TV’ye APTAL KUTUSU adını vermiş olması manidar. "Popüler kültür" yanlıları; televizyona “aptal kutusu” denmesine karşı durup, kabul etmemekte bu söylemi... Popülistlerin bu tip ‘savunucu’ söylemlerinin, “ticari kaygı” kaynaklı olduğu aşikâr tabi.
Türk TV sinin “altın çağı” ise 1992-2006 yılları arası olarak hatırlanmakta. Düşük eğitimli kesim, televizyonu en fazla izleyen grup olarak dikkat çekmekte. (RTÜK 2018) Türkiye’de 55 yaş ve üstü de 6 saat 11 dakika ile günde en yüksek televizyon izleme süresine sahip. TV izleme oranımız, diğer dünya ülkeleri ile kıyaslandığında ortalamanın üstünde. (TİAK 2020) Bu arada, PANDEMİ’nin “beyaz cam” izlenme oranına etkisi de unutulmamalı. Bu bilgiler, televizyonun önemli bir güç kaynağı olmaya devam ettiğinin göstergesi. Verilere göre; TV izleme oranları ile ‘kişilerin amaçsız yaşamları’ arasında bağ kurulabilmesi mümkün.
TV’nin zihinsel işlevlere olumsuz etkileri bazı bilimsel deneylerle de kanıtlanmış. Beyaz camın ‘aptallaştırma’ özelliğinin yansıra ‘bağımlı yapma’ özelliği de bulunmakta. Televizyon bağımlılığı; televizyonun kişinin yaşamında önemli bir yer tutmasını ifade eden bir rahatsızlık. Yayınların beyni uyuşturma etkisi de ayrı bir sorun kaynağı.
Bu icat ile verilmek istenen art niyetli mesajlar, bazen hiç çekinilmeden, alenen verilmekte. Ekrandaki kötü karakterlerin ve olumsuz davranışların, izlenerek örnek alınması amaçlanmakta. Buna ilaveten; programları seyreden küçükler ve gençler subliminal (bilinçaltı) mesaj bombardımanına tutulmuş vaziyette. Tüm bu mesajlar; sadece reklam amaçlı olabildiği gibi toplumların yapısını ve gençlerin kişiliğini bozmaya yönelik kompleks amaçlar içerebilmekte.
Evet! TV’nin hayal gücünü geliştirme özelliği var. Televizyondan bazı faydalı bilgiler öğrenilmesi de mümkün, ancak; programların hangi amaca hizmet ettiği büyük önem taşımakta. Ekranda gösterilenleri ayıklamadan izlemek, yapımcıların duygu ve düşüncelerini eleştirmeden onaylamak demek. Zaten televizyon izleyicisi de eleştiri hakkını yeterli oranda kullanamamakta.
TV seyretmek; kimileri için vazgeçilmez olarak değerlendirilmekte. Kendi fikirlerini geliştirmek isteyip, fikir erozyonundan kaçınanlar için durum farklı tabi. Aslında beyaz cam, sadece düşünce değil duygu erozyonu da oluşturmakta insanlarda. İzleme anında; TV ile duygular yönlendirilip, kontrol altında tutulmakta. İşte bu noktada, icada atfedilen "aptal kutusu" lakabı mana kazanmakta.
Aslında televizyon, hiçbir zaman kaliteli bir uğraşı seçeneği olamadı. TV’nin meşguliyet olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı bile tam bir muamma. Zaten günümüzde oldukça farklı ve faydalı uğraşılar edinebilmek kolay. Ne yazık ki X ve Y kuşakları; kişisel gelişim yönünden, beyaz camdan kötü etkilenen, hatta ona kurban veren nesillerin başında gelmekte.
Türkiye’de, 2006 yılından beri “televizyon izlenme süreleri” düşme eğiliminde. TV, etkisini oldukça azaltmış durumda ve miadını doldurmak üzere denilebilir. Ancak; televizyonun tehlikeli yönleri, kendinden çok daha acımasız rakibine tamamen devrolunmak üzere! Art niyetli güçleri; TV’den alıp değerlendirmeye başlamış “internet”in, kişiler ve toplumlar üzerindeki yıkıcı etkisi ise tartışılmaz.
Yorum Yazın