EN YIKICI SAVAŞ HANGİSİ?
Bu günlerde Rusya-Ukrayna savaşına kilitlenmiş durumdayız. Savaş bizleri zaman zaman hüzünlendirmekte, bazen de düşünmeye itmekte. Savaştaki ülkelerin amaçları, insanlara zararları ve stratejileri bizlerce değerlendirilmekte. Tabi bu vaziyet, savaşın gündemde olduğu süreçte bariz önem kazanmakta.
Çoğunluk, bu savaşta izleyici; belki biraz hüzün sezilmekte. Duyarlı insanların, Ukrayna-Rusya savaşı için sadece cılız tepkileri var. Belki de elden bir şey gelmediği için durum böyle.
Bazen savaştan kaçmak imkânsız. Savaş dışındakiler, onunla alakalı ne olup bittiğini merak etmekte. Kaç kişi ölmüş, devletler ne yapmış karşılığı nasıl olmuş? Vs. Ülkeler arası savaş, haberlerde dikkatle takip edilmekte. Aslında bu savaştan çok daha dehşetli dramlar normal hayatta fazlasıyla yaşanmakta. Manevi anlamda; savaşlarda ölenlerden çok daha fazlası ölüp, ölüp dirilmekte hayatlarındaki uçurumlara yuvarlandıklarında.
Hayatta savaşarak geçirdiğimiz çok zaman var. Ya güçlü biri olarak ya da zayıf biri olarak savaşın içindeyiz. Çünkü normal hayatta “küçük balık” ya da “büyük balık” rollerinden birini oynuyoruz.
Ne şekilde olursa olsun, “var olmak” için savaşmayan kimse olduğunu düşünemiyorum. İnsanlar çok rahat ve iyi şartlar içinde olsalar bile; sadece mevkilerini korumak için savaşmaları gerek. Tabi her insan için kendi savaşının şekil ve direnci farklı. Bazılarının yaşam mücadelesi gerçekten çok acımasız koşullar içermekte. Belki onların savaşında, barut kokusu ve fiziki ölüm mevcut değil; ama o kişiler, acımasız davranışlarla yaralanmakta, acı çekmekte yıllarca.
İnsanların gündelik yaşamları, genel olarak tabanca-top-tüfek gibi silahlar içermemekte. Ancak çok daha etkili olan ekonomik şiddet, fiziksel şiddet ve psikolojik şiddet gibi nice yok etme metotları mevcut. Bazılarının hayat mücadelesindeki en kötü taraf ise; o kimselerin “sessiz çığlıklar” ile bağırmaları ve bunların işitilmemesi.
İyi insan kavramı da tam bu noktada anlam kazanmakta. Azınlıktaki bu grup, güç sahibi olsa da küçük balıkları hedefleyip yemeye çalışmamakta. Onların “sağ kalabilme” çabasını destekleyip, yanlarında yer almakta.
Aslında ülkeler arasındaki savaşlar yok edip yıkmaya meyilli ve acı gerçekleri çok. Çünkü harplerde, "yaşamak için öldür" ilkesi katı biçimde uygulanmak zorunda. Tabi ki bu savaşlar daha acımasız. Ancak; insanlar bazen özel yaşantılarında başkalarına karşı aşırı acımasız davranmakta. Genelde ise bu durum, mağdur için ölümden beter acılar içermekte. Bu tip acımasızlıklarla sıklıkla karşılaşılıp, karşısında eriyip yok olma hissi de yaşanılabilmekte. Bu noktada da Farabi ’nin bir sözü bizi mana aleminin derinliklerine götürüp düşündürmekte. “Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun?”
Yorum Yazın