İNSANLIĞI AYDINLATAN GÖNÜL DOSTU Hz.MEVLÂNA)
Yüce Rabbimiz Allah, insanlık hayatının başlamasıyla birlikte kullarını karanlıktan aydınlığa, cehaletten hidayete ulaştırmak ve onlara dünya ve ahiret saadetinin yollarını göstermek için ilk insan ve ilk peygamber Hz.Adem'den başlayarak son peygamber bizim Peygamberimiz Hz.Muhammed'e (s.a.v) kadar pek çok peygamber göndermiştir. Bu peygamberlerin hepsi insanlığı aydınlatan birer Nebi ve birer Gönül dostu’ydu. Bu bağlamda: "Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim" buyuran sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed aleyhisselam da bir Gönül dostuydu. Ayrıca Peygamberimizin nübüvvet nûrundan feyizlenen binlerce âlim, ârif, velî ve mürşid de Kur’an nûru ve Peygamberimizin sünneti ışığında İslâmın edep ve ahlakını insanlara öğütleyen,öğreten ve insanlığı aydınlatan birer Gönül Dostu olmaya devam etmişlerdir. İşte, bu gönül dostlarından biri de büyük bir tasavvuf âlimi ve Hak aşığı olan Gönüller sultanı Mevlana Celaleddini Rumi'dir.
Mevlana, devrin âlimlerinden Muhammed Behaaddin Veled'in oğlu olup 1207 yılında Türkistan'ın Belh şehrinde doğmuştur. İlk ilim ve edep tahsilini, babasından almıştır. Babasıyla birlikte Nişabur, Bağdat, Mekke ve Şam, gibi birçok ilim merkezini dolaştıktan sonra ailesiyle birlikte Konya'ya gelerek buraya yerleşmiştir. Konya'da ünlü âlimlerden Şemsi Tebrîzi'nin talebesi olmuş, ondan aldığı ilim ve feyiz ile devrinin en büyük, âlimlerinden biri olup Hak ve Halk âşığı büyük bir veli olmuştur.
O, Kur’an ve sünnet pınarından gıdalanan, Allah ve Peygamber aşığı, iman ve irfan sahibi, kâmil bir müslümandı. "Ben yaşadıkça, Kur’an’ın kulu, kölesiyem. O pâk Muhammed Mustafa'nın yolunun toprağıyam, tozuyam." buyuran Mevlâna , Kur’an ve Peygambere olan aşkını böyle ifade ediyordu. Ona göre kalbin cevheri "İman" dır. Kimde iman yoksa, onda ne ruh vardır ne de aşk vardır. O bir hiçtir! Mevlana gönüllere "İman" lezzetini, dillere "Allah" zikrini yerleştirerek imandan haz duymayı, ibadet ve zikirden feyz almayı öğretmiştir. Mevlana, her ibadeti bir davranışa ve her davranışı da bir ibadete dönüştürmüştür. Ona göre davranış haline dönüşmeyen bir "iman" boştur, hiçtir, kuru bir imandır. Mevlana, Allahın emir ve yasaklarını helal ve haramlarını bizzat yaşayarak öğretmiştir. Kur’an ve Sünnete dayanmayan hiçbir ameli makbul görmemiştir. O, helal kazanmayı, helâl yemeyi, helal giyinmeyi ve helâl konuşmayı ilke edinen bir Velî idi. Gönüller sultanı Mevlana'ya göre; Gönül bir aynadır. Eğer o, kirli olursa onda güzellik görünmez. O, temiz tutulmalıdır ki onda güzellikler ve iyilikler görülebilsin! Kalp ise; ancak "iman" ve "zikir" ile temizlenir. "Hikmet" ve "edep" ile güzelleşir. Ona göre Gönlün cilası "Aşk" ve "Sevgi" dir. O, güzel olan her şeye âşıktı. Ve gönlünün en güzel köşesini de sevgililer sevgilisi Allah'a ayırmıştır. O'nun olduğu yere asla kötülerin ve kötülüklerin giremeyeceğini söylemiştir.
O; "Dil ve dudak ancak sevgi içindir" der. Allah'ı zikretmeyen ve O'na şükretmeyen "Dil" i yok sayar. Ona göre Hak ve hakikate ulaşmanın yolu; Kalbi ve ruhu kötülüklerden temizleyip, kalbe "iman" ve "ihlas"ı yerleştirmek ve İslam edebiyle edeplenmek gerek. Ona göre edepsizin kötülüğü yalnız kendine değildir, tüm insanlığa ve bütün dünyayadır. Hz. Mevlâna, hayvan ile insan arasındaki farkın da "edep" olduğunu söyler ve şöyle ifade eder: "İnsanoğlu eğer edepsiz ise o insan değildir. İnsan ile hayvan arasındaki fark "edep"tir. Aç ve gözünü bak, ayet, ayet Kur’an'ın manasının tamamı edeptir.” Mevlâna bir yönüyle Hak'ka dönük iken diğer yönüyle de Halka dönüktü. Hak'tan aldığını halka veren ve halkla beraber Hakka yürüyen bir gönül dostuydu. 0 şöyle der: "Biz, bir pergel gibiyiz. .Bir ayağımız Hak'ta sağlam durur. Öteki ayağımız ise, yetmiş iki milleti dolaşır durur. Mevlâna, tükenmeyen bir pınar kadar cömert ve umman kadar hoşgörü sahibiydi.
"Gel, Ne olursan ol gel! İster mecusi, ister putperest ol yine gel! İstersen yüz kere tevbeni bozmuş olsan yine gel! Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir." diyen Mevlana müslim olsun gayri müslim olsun, herkese gönlünü açan bir velî idi. O şöyle der: “Ben ki her meclisin ağlayanıyım. İyilerin de kötülerin de arkadaşıyım. Fakat, herkes kendi niyetine göre bana dosttur.Bizim sohbetimizi herkes dinler, ancak herkes nasibi kadarını alır.”
Onun dergahına girenler “Hak" ve "Hakikat" nûruyla aydınlanır.. Oraya “Günahkar" olarak girenler “tevbe” ve “zikir” iksiriyle temizlenir, "İman” ve “Edep” elbisesini giyerek çıkar, Burada şunu da ifade edelim ki; bu gün insanların çeşitli müzik âletleriyle sundukları Semâ gösterilerinin Hz.Mevlâna’nın manevi şahsiyetiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu tür merasimler Onun vefatından sonra Onu anmak için düzenlenmiş merasimlerdir, O, hiçbir zaman Semâ âyini yapmamıştır. O, Kur’an ölçeğinde yaşayan ve Kur’an ölçeğinde ve peygamber sünnetinde tesbihat zikirde bulunan Kur’an ve Peygamber aşığı Hak yolunda yürüyen, Hak ve halk âşığı bir mü’mindi, bir Velî idi. Onu böyle tanıyalım ve böyle bilelim ve bu düşünceyle Onun ilim ve hikmet deryasından hissedâr olmaya çalışalım. Tüm Gönül Dostlarına Mevlâna Şehri Gönül Şehri Konya’dan selam ve sevgiler.. (muallimosman)
























































Yorum Yazın