SİZİN DE DİKİLİ BİR AĞACINIZ OLSUN
“Kim bir fidan dikerse insanlar ve canlılar o ağacın meyvesinden ve gölgesinden faydalandıkları her an için o kimseye sadaka sevabı vardır.” (Hz.Muhammed)
muallimosman - Cenâbı Allah’ın biz insanlara bahşettiği güzel nimetlerden biri de meyveli ve meyvesiz ağaçlardır. Birbirinden güzel ve bereketli bağlar ve bahçelerdir. Binlerce ağaçtan oluşan zümrüt yeşili ormanlardır. İnsanlık tarihine baktığımızda, görürüz ki, insanlar daima ağacı, ormanı ve yeşilliği bol olan, sulak ve verimli arazilere yerleşmişler. Köylerini, kasabalarını ve şehirlerini suyu bol olan, ağaçlık ve ormanlık alanlara kurmuşlar. Bu anlamda diyebiliriz ki; Ağaçlar ve ormanlar; dünyanın süsü, güzelliği ve bereketidir, insanlığın hayat bahçesidir. Cenâbı Allah, bunu Kur’anda şöyle bildirir: O, (Allah) gökden suyu indirendir. Sonra biz onunla her şeyin bitkisini çıkardık, içlerinden taze ve yeşil fidanlar meydana getirdik ki ondan da birbirinin üstüne binmiş taneler, hurma tomurcuğundan salkımlar, birbirine benzeyen benzemeyen üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler çıkardık. Her biri meyve verdiği zaman, meyvesine bir bakın, olgunlaştığı zaman da bir bakın. Şüphesiz ki bütün bunlarda îman edenler için bir çok ibretler vardır.” (Ali İmran-99)
Şu bir gerçektir ki; İnsan, doğumundan ölümüne kadar ağaca ve ormana muhtaçtır. Zira, hayatımızda kullandığımız birçok eşyanın ham maddesi ağaçtır. Yediğimiz birçok meyvenin yuvası ağaçtır!. Isındığımız ve kullandığımız ateşin maddesi ağaçtır… Gölgelendiğimiz ve dinlendiğimiz birçok gölgelikler ağaçların gölgesidir!.. Bizler için oksijen depolayan, bulutların oluşmasına, yağmurun yağmasına, topraklarımızın sulanmasına, bereketlenmesine vesile olan ağaçlar ve ormanlardır. Çeşitli sel felaketlerini ve toprak kaymalarını önleyen; ağaçlar ve ormanlardır. Ağaçsız ve ormansız bir dünyada yaşamak mümkün olmadığı gibi, ağaçsız ve ormansız bir dünya düşünmek de mümkün değildir…
İnsanların birçok ihtiyaçlarının kaynağı olan ağaçlar, aynı zamanda insanların gönlünü ferahlatan ve zindeleştiren gönü gıdasıdırlar. Cıvıl, cıvıl öten kuşlarıyla, şarıl,şarıl akan dereleri ve pınarlarıyla, rengarenk ve mis kokan çiçekleriyle ağaçlar ve ormanlar; Cenâbı Allah’ın, insana huzur veren birer cennet nimetidir. Onların bir özelliği de bizler gibi her dâim Allah’ı zikrediyor olmalarıdır. “Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ı tesbih eder.” (Teğabün -1)
Cenâbı Allah’ın tabiatta bir denge unsuru olarak yarattığı ve bizlerin hizmetine sunduğu ve insan varlığı ve insan hayatı için her zaman faydalı ve gerekli olan ağaçları ve ormanları mutlaka sevmeliyiz ve korumalıyız. İzinsiz ve uygunsuz kesimlerden kaçınmalıyız.Yoksa Nasrettin Hocanın deyimiyle kendi bindiğimiz dalı kendimiz kesmiş oluruz ki, bu bizim için bir felaket demektir!.. Bir gün ormanda gezerken büyük bir alanın ağaçlarının kesildiğini gören Osmanlı Hükümdarı Fatih Sultan Mehmet, hemen şu fermanını yayınlar: “Bundan böyle kim ki izinsiz yaş ağacı kese, hemen başı kesile!.” Bir bahar günü talebeleri, hocaları Mahmut Hüdâi Hazretlerine birer demet çiçekle gelirler. Ama öğrencilerinden biri eli boş gelir. Bunu gören Mahmud Hüdâi Hazretleri talebesine latifeyle şöyle der: “Ne o, sen koskoca kırda, bana getirecek bir çiçek bulamadın mı?” Talebesinin verdiği cevap mânidardır: “Hocam! çok çiçek buldum. Ama gördüm ki; elimi uzattığım her çiçek Rabbimizi tesbih ediyor. Kıyıp da onları koparamadım.” İşte, her insan, çiçeğe, ağaca ve ormana yaklaşırken bu düşünceyle yaklaşmalı!..Çiçeği, ağacı ve ormanı sevmeli ve korumalıdır.
Allaha ve ahrete inanan her insan; “Şu dünyada benim de bir dikili ağacım olsun” demeli ve boş olan yerlere fidan dikmelidir. Bunun yanında ihtiyaç için kesip kullandığı her ağacın yerine mutlaka bir yenisini dikmelidir. Zira dinimiz ağaç dikmeyi ibadet sayar. Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurur: “Sizden birinizin elinde bir fidan varsa kıyamet kopuyor dahi olsa, eğer onu dikecek vakti varsa hemen o fidanı diksin.” Bir başka hadisinde ise şöyle buyurur: “Kim bir ağaç dikerse, insanlar ve canlılar o ağacın meyvesinden ve gölgesinden faydalandıkları her an için o kimseye sadaka sevabı vardır.” Bir gün Hârun Reşit yolda giderken yaşlı bir kadının fidan dikmekle meşgul olduğunu görünce, merak eder ve atından iner kadının yanına gelir ve şöyle der: “Ey Anacığım! bu yaşlı halinle ne diye fidan dikmek için uğraşıp duruyorsun? Senin ömrün bu ağacın meyvelerini yemeye yetecek mi? Bu uğraşın, bu çaban nedir böyle?” Yaşlı kadın şu cevabı verir: “Ey oğul! Bizler bugün bizden öncekilerin diktiği ağacın meyvelerini yiyoruz.. Ben de bu fidanları dikiyorum ki, yarın bizden sonra gelenler, meyve yiyebilecek bir ağaç bulabilsinler!.” Kadının bu sözü, Harun Reşid’in çok hoşuna gider ve adamlarına, ona bir kese altın vermelerini işaret eder. Keseyi alan yaşlı kadın Harun Reşit’e şu latifeyi yapar: “Bak oğul!.. Gördün mü, benim diktiğim fidanlar daha şimdiden meyvesini vermeye başladı.” Kadının bu sözü Harun Reşid’in daha çok hoşuna gider ve kadına bir kese altın daha vererek oradan ayrılır. İşte, ağaç ve orman sevgisi böyle olmalı…Unutmayın!.. Dikilen her fidan bereketli bir gelecektir. İmanınız kavi ameliniz sâlıh ömrünüz feyizli ve bereketli olsun.






















































