Reklamı Geç
Yükseliş
Güneş Güzellik
yükseliş
Hatay
BIST10.972
DOLAR42.076
EURO48.6246
ALTIN5430.6
BTC/USD107592.57
HÜLYA İSKİFOĞLU

HÜLYA İSKİFOĞLU

Mail: [email protected]

Akıl mı, Vahiy mi?

Akıl mı, Vahiy mi?

İnsan olmanın en ayırt edici özelliğidir akıl... Yaratılmış bütün canlılar kendilerine özgü bir özellik taşır ve bu özelliklerin her biri onları diğerlerinden farklı kılar. İnsanın diğer canlılardan üstün ya da farklı olmasının tek dayanağı, akıldır, aklın kavrayışıdır. Bilgi edinmenin, edindiğimiz her bilgiyi kavramanın, gelişmenin ve hakikati ayırt etmenin en asli gücüdür...Her kaynak bilgi, eleştirel özelliğe sahip akıllarda, reddedilme olasılığı taşır. XlX. asırda, yeni değerler sıralamasında, "akıl" ilk sıraya kurularak nasibini alır.
"Akıl", bir gözdür aynı zamanda; kavrayamadığı hadden sonra yerini gönüle bırakır. Gönül gözü ile hoş bir uyum içerisine girer ve kendini gönlün hizmetinde bulur. Vicdan süzgecinden süzer gördüklerini... Gönül gözünün feridir vicdan, yanılmayan iç sesidir.
Ziya Paşa, ünlü Terci-i Bend' inde kâinat ve ötesini, aklın sınırlı kavrayışı ile seyreylediğinden rahatsızlık duyar. Ona göre her bilgili şahıs, "bela-yı akl" ile huzurunu kaybetmektedir. Her ârif kişinin de fazılına göre sıkıntısı artmaktadır. Bu yüzdendir ki, bir ve tek vasıta olan akıl ile mahiyetine inilemeyen birçok olgu kavranılamadığı vakit, yok sayılma riski taşır...
Türk toplumunun medeniyet krizine girdiği XIX. asırda, münevverleri huzursuz eden akıl, sezgiyi küçümseyen bir akıldır. Kavrayamadığı kâinat içerisinde huzursuzluğu artan Ziya Paşa, bu yüzden feda etmek ister aklı...
"Asude- ser olurdum asib-i derdü gamdan,
Ya dehre gelmeseydim, ya aklım olmasaydı" dizelerinde; 
"Ya dünyaya gelmeseydim, ya aklım olmasaydı" diyerek, düalizmin (ikileminin) derin ürperişleri ile agnostik felsefeye sığınır. Aşk'ın gerçekleri karşısında, aklın yetmezliğini kabul eder.
Cahit Sıtkı ise; "Delilere Selam" şiirinde;
"Çok daha ferah olmalıdır, cinnet dedikleri o cennet
Şu akıl zindanlarımızdan"
dizeleriyle, bir şuursuzluk hali olan cinneti, cennete teşbih eder. Bu yüzdendir ki; âşık, tamamıyla mana'ya meftundur. Düşünsel değişimlere kuvvetli bir ayna olur edebi düzlemde...
Çok eski çağlardan beri, İslam âlimlerinin, düşünürlerin, şairlerin, filozofların en çok irdeledikleri ve keşfetmeye çalıştıkları bir konu olmuştur akıl... Konuya dair Alman filozofu Kant'ın felsefesine göre, akıldır duygu ve sezgileri yöneten... Kant’ın aklettiği bu teorisine, Yunan filozoflardan Epikuros, tam tersine duygu ve sezgilerin aklı yönettiğini savunsa da, Hegel, akıl ile gerçeklik bir ve özdeştir, birbirinden ayrı düşünülemez, "ussal olan gerçek, gerçek olan da ussal'dır." söylemi ile "akıl" ile "VAR'lığın bir ve aynı olduğunu savunur.
Aristo ise bu konuda, âlemin yaratılmasında biri "madde", diğeri "kuvvet" dediği düalizmi ile, yaratmaya müstakil iki cevheri esas alır. Aristo'ya son derece bağlılığıyla bilinen İbn-İ Rüşd, bu ikilemi İslam dininin tevhid anlayışına aykırı görür. Bu hususta Aristo'ya muhalefet eder. 
Vahdet-i akıldan bahseden İslam âlimi İbn Rüşd'e göre bütün akıllar, akl-ı evvelden sudur etmiştir. Birdir ve TEK'tir. Allah, âlemi akl-ı evvel vasıtası ile hem yaratmış, hem de idare etmektedir.
İbn-İ Rüşd, İslam dini doğmazdan evvel, akli şeyler üzerinde inceleme ve araştırma yapan bir çok filozofun, başka dine mensup olsalar da akli kıyaslar konusundaki neticelerini, Vahdeti sıhhate ters bulmaz... Gelmiş geçmiş birçok İslam âlimi de "akıl" hususunda, hemen hemen ortak bir düşünceye sahiptir.
"Vahiy karşısında akla öncelik verilmesinin altında, vahyin muhatabının akıl sahibi olması yatmaktadır" der imam Maturidi...
Farabi ve İbn-İ Sina'nın metafiziğinde önemli bir yer tutan faal akıl; Tanrı' nın kendini düşünmesi sonucu sudur eden bağımsız akılların sonuncusudur. Nitekim akıl, var olanın zatı veya mahiyeti hakkında, hakikatin mutlak bilgisine ulaşmada sınırlarının son haddinde kendini Vahye teslim eder. Bu bağlamda İbn-İ Haldun ise; "Bu noktaya ulaşan zihin, herhangi bir cihetten cevhere muvafık olan diğer bir küll (bütünlük) bulamaz. Onun için akıl orada tecridi bırakarak durur ve yerini vahye bırakır" der. İşte bütün bu neticelere bağlı çıkarımlar; "akıl" ile "vahyin" bir biri ile çelişmez, bir birlerini tamamlayan iki unsur olduğunu akletmemizi gösterir.
Bağımsız aklın yüce sahibi Rab'bimiz, yetmişin üzerindeki ayette bizlere "düşünmemizi" ve "akletmemizi" emreder. Zaten aklı olmayanın, dininin de olmayacağını hesaba katarsak, başı boş duygulardan sirayet edecek olan kontrolsüz davranışlar bize ne aklın vahiyden, ne de vahyin akıldan ayrı olamayacağını gösterir. Çünkü dinde mükellefiyet akılla mümkündür. Yukarıda aklın sınırlarından söz etmiştik. İşte aklın tıkandığı noktalarda onun imdadına vahyin yetiştiği bilinmelidir. “Ben her meseleyi aklımla çözerim” tekebbüründe bulunmak, ancak aklı tanrılaştıran pozitivist düşünceye ve inanca mahsustur. Aklın sınırını Ziya Paşa, Terkib-i Bentinde öylesine ortaya koymuş ki, itirazı bile kabil değildir:
''İdrâk-i meali bu akla gerekmez
Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez.''
(Allah’ın derin hikmetleri, bu küçük akla gerekmez; çünkü bu terazi yani bu küçücük insan aklı, o derin bilgileri kaldıracak güçte değildir.)
Bir başka beytinde de şöyle der:
“Akıl, bir mizan-ı nakısdır hukuku vezn içün
Vakt olur kim hak çıkar vaktiyle batıl saydığın”
(Akıl, hukuku tartmak için eksik bir tartıdır; bazı zaman gelir yanlış saydığın (şey) doğru çıkar.)

Bundan anlaşılan şudur ki, maddi gerçeklerin yanında bir de bütünüyle akılla anlaşılamayacak manevi gerçeklikler vardır, bu aklın hükümsüzlüğünden dolayı değil sınırlarının dışında kalmasındandır. Manevi gerçeklikleri, moral davranışların etkilerini, sonuçlarını bulmak açıklamak da akla değil dine, dini inanca, yani vahye ve bundan doğacak ahlaka, derin ruhsal duyarlılığa düşmektedir.
Akıl mı, vahye tabidir, vahiy mi, akla tabidir?” gibi bir soruyla mukayeseye kalkışmak, bu açıdan bakıldığında abesle iştigalden başka bir şey olmaz!
Akıl gözümüzün sınıra dayandığı hadde, gönül gözümüzün feriyle akledebilmek dileğim ile, bir sonraki yazımızda buluşmak umuduyla esen kalın...

Kaynaklar;
Felsefe Sözlüğü-Abdülbaki Güçlü, Erkan Uzun
Felsefe Din ilişkisi- İbn-İ Rüşd
Mukaddime- İbn-İ Haldun
Terkib-İ Bend- Ziya Paşa

 

 Hatay İnternet TV Youtube Kanalı

Hatay İnterne TV Facebook Sayfası

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
Diva Otel