Popüler Kültür ve Kimlik Olgusu
Postmodernizmin geçerli koşulları ve pratikleri ile oluşan kimlik biçimleri, birbirinden tamamen farklı toplumsal koşullar ve çağlarda farklılıklar gösterir.
Hayatın her alanına nüfuz eden popüler kültür araçlarının hızla çoğaldığı günümüzde, normların farklılaşması ve diğer sorunların artarak tırmanması olasıdır. Bu durum, bireylerde kimlik sorununun önemini giderek derinleştirmektedir.
Popüler kültürün düşünce ve kanaatleri yöneterek bireysel kimlikleri yok etmesi ve kitlesel kimliklere dönüştürmesi, bireylerde egzistansiyalist (varoluşçuluk) kimlik olgusunu geliştirmiştir.
Postmodernizmin güdülediği tüketim kültürünün bir objesi durumuna gelen bireyler, "tüketiyorsam varım" güdüsü ile 'kimlik' ve 'varlık' olgusunu aktive eder hale getirmiştir. Öyle ki; Descartes'in "Düşünüyorum, o halde varım" önermesi, yerini "Tüketiyorum o halde varım" düşüncesine bırakmıştır.
Popüler kültürün oluşturduğu yeni semboller, bireylerin hayatına bir yön vererek belli bir yaşam tarzı meydana getirirler. Böylelikle güncellenen yaşam tarzları, fikirleri ve eylemleri içeren bir süreç ile yeni bir kültür şeklini ortaya çıkararak, normların da değişimine neden olurlar.
Popüler kültürün, güdüleyerek servis ettiği bu yeni yaşam tarzı, hızla çoğaltılarak simüle edilen, (sahip olunamayan şeye sahipmiş gibi yapılan) kimlik olgusunda 'imajlar' ile etkili olmakta ve çoğunlukla sosyal medya kapsamında sunulmaktadır. 
Tarihsel ve toplumsal şartları yansıtan ve çok yönlü bir süreç olan kimlik olgusu, genel olarak insanın kim olduğu, diğerleri tarafından nasıl görüldüğü, sosyal ve statüsel rolü, kariyeri, değeri, ihtiyaç ve tüketimleri konusundaki sorulara cevap verir. Davranışlara yansıması yönünde ise tarif edilir.
Sosyal medya ve ağlar hegemonyasının var'lık kazandırdığı kimlik olgusu, bu bağlamda içkin bir hiyerarşiye de tabidir.
Yeni yaşam tarzlarının değiştirdiği fikir ve eylemler, normların, psikolojik ve ruhsal sıkıntıların değişimine de neden olurken, birçok ruhsal sıkıntı tıbben henüz tanımlanamamıştır. Tıbbın henüz tanımlamadığı bu sendromlar, (egzistansiyalist sendrom, epissentrik yaklaşım sendromu, estetizm sendromu, tükenmişlik, internet bağımlılığı vs.) sosyolojik bağlamda, postmodern çağımızın yeni psikolojik rahatsızlıklarıdır.
İnternet ve politik koşullara bağlı birçok sorun, günlük çalışma hayatımızı da etkisi altına almaktadır. İhtiyaçtan çok tüketmeye güdülenen bireyler, yoğun çalışma temposundan fırsat buldukları boşluklarda sosyal ağlar ile yapmış oldukları paylaşımlarla 'var olma' çabası sergilemektedirler.
Sosyal paylaşım ritüelleri ile hazzetme duygusu, mutluluk, sevinç, öfke, heyecan, korku vs. gibi duygulara zemin olan gerekçeler de farklılaşmış durumdadır.
İnternet ve sosyal medyanın bir yaşam koşulu oluşturduğu günümüzde, kaynağını değişen yaşam koşullarından alan psikolojik rahatsızlıklar, postmodern yaşamın ürettiği psikolojik problemlerdir.
Buna örnek olarak toplumda gitgide azalan merhamet ve vicdan duygusuna, sıkça maruz kaldığımız felaket ve şiddet görüntülerini ve haberlerini gerekçe gösterebiliriz...Görsel ve işitsel olarak pekiştirilen subliminal kirlenmeler ile duyguların körleşmesi, duyarsızlaşması ve istenç dışı davranışlara yansıması olasıdır...
Öyle ya;
Olmaması gereken şeylerin sürekli olarak servis edilmesi, olağan şeylere dönüşmesine sebep değil midir?
Sevgi, saygı ve selam ile...







.png)


















































