Reklamı Geç
Diva Otel
Yükseliş Koleji
Nuri Restaurant
Hatay
BIST10.972
DOLAR42.076
EURO48.6246
ALTIN5430.6
BTC/USD107592.57
Muammer Gezer

Muammer Gezer

Mail: [email protected]

AĞAÇLAR YANIYOR LİYAKAT TÜKENİYOR

 

AĞAÇLAR YANIYOR LİYAKAT TÜKENİYOR

 

Yaz sıcağının kendini en çok hissettirdiği günlerde Türkiye bir kez daha yanıyor.

Orman yangınları sadece ağaçları değil, kuşları, sincapları, kelebekleri, suyu, havayı ve insanın vicdanını da yakıyor. Alevler göğe yükseldikçe yeryüzünden bir ah yükseliyor; zira bu topraklar sadece bir kara parçası değil, binlerce yıllık bir canlılık dengesinin, ilahi bir nizamın temsilcisi. Her ağacın kökünde bir dua, her kuşun kanadında bir ayet saklı. Ne var ki insan, kendisine emanet edilen bu düzeni korumak bir yana, çoğu zaman hoyratlıkla ve ilgisizlikle ona en büyük zararı veriyor.

İslam, doğaya yalnızca fiziksel bir çevre olarak değil, Allah’ın yarattığı ayetlerden biri olarak bakar. Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde yeryüzü, dağlar, ağaçlar, kuşlar ve gök cisimleri Allah’ı tesbih eden birer varlık olarak zikredilir. Bu bakış açısı, insanın doğayla olan ilişkisini baştan sona değiştiren bir perspektif sunar. İnsan, doğaya hükmeden değil; onunla birlikte yaşayan, onu koruyan bir halife, bir emanetçi konumundadır. İşte bu yüzden çevreye zarar vermek, sadece fiziksel bir tahribat değil, aynı zamanda ilahi düzene karşı işlenen bir günahtır.

Hz. Peygamber (s.a.v.), bu anlayışı hayatının her anına yansıtmıştı. O, çölde bir ağacın altında dinlenirken dahi dalını kırmamış, kuşların yuvasına yaklaşan sahabeyi uyarmış, gereksiz yere bir hayvanın öldürülmesini büyük bir zulüm olarak görmüştü. Su kaynaklarını israf etmemeyi, ağaç dikmeyi ve doğadaki canlılara merhamet göstermeyi bizzat öğütlemiş ve yaşamıştı. Hatta kıyamet kopsa bile elinde bir fidan varsa onu dikmeyi tavsiye etmişti. O’nun çevreye olan bu duyarlılığı, modern çevreciliğin ötesinde, imanla beslenen bir merhamet hareketiydi. Bugün biz Müslümanlar olarak, sadece O’nun namazına değil; çevreyle olan ilişkisine, doğaya bakışına ve sorumluluk ahlakına da mirasçı olmalıyız.

Ancak acıdır ki bu topraklarda doğaya karşı böyle bir bilinç her zaman egemen olmamıştır. Her yıl çıkan yangınlar karşısında verilen tepkiler, çoğu zaman geç kalmış, yetersiz kalmış, etkisiz organizasyonlarla halkın öfkesi dinmemiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri ise liyakat eksikliğidir. Görevlerin ehline verilmemesi, sadece adaletin değil, doğanın da zarar görmesine neden olmaktadır. Kur’an bu konuda son derece açık bir emirde bulunur: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi emreder.” (Nisa, 4/58) Hz. Peygamber de, işi ehline vermemenin kıyamet alametlerinden olduğunu söylemiştir. O halde sormak gerekir: Ülkenin ormanlarını, doğal varlıklarını ve afet müdahale sistemlerini kimlere teslim ettik? Bu sorunun cevabı, yanan her çam kozalağının içinde gizlidir. Bu soruyu onlara bu görevi teslim eden devlet büyükleri de sormalı. Bir hutbe ile yargı dağıtmaktan bu işin olmayacağını fark ederek, o muhteşem hutbenin her satırının uygulanması için hareket eden din gönüllüleri her zaman olmalı ve bu soruyu sürekli kendilerine hatırlatmalı.

Sadece saydığım bu zümrelerin değil, bireylerin de bu konuda sorumluluğu büyüktür. Piknik alanında yanan bir sigara izmariti, sorumsuzca atılan bir cam şişe veya ihmal edilen bir tedbir, binlerce dönümlük ormanı yok edebiliyor. Sadece gençlik keyfileri ve izole bir ortam için yeşil vatanın tabir caiz ise in, cin top oynadığı bölgelerde hunharca vakit geçirmek te ormanlara zarar veriyor. Kendi mülkünde bulunmak istemediği bir hal içerisinde olmaya çalışmak akla kıt bir bilgi olsa gerek. Çünkü özel bölgemiz bizimdir, yanlışı ve doğrusuyla bizimdir. Bunun dışında yaptığımız yanlışlar umumu ilgilendirir. Ve ihmal diyerek te basitçe nitelendirilir.

Ancak mesele sadece ihmal değil, aynı zamanda bir bilinç meselesidir. Doğayla barışık yaşamak, İslam’ın bizden istediği bir kulluk biçimidir. Bugün bu bilinç zayıflamış, yerini kısa vadeli çıkarlar ve vurdumduymazlık almıştır.

Yangınlar sadece ormanı değil, ahlâkı da yakıyor. Her yangın sonrası aynı açıklamalar, aynı tepkiler ve aynı acziyet... Bu döngüyü kırmak için yeniden Hz. Peygamber’in sünnetine dönmek, doğayı imanımızın bir parçası olarak görmek ve emaneti ehline vermek zorundayız. Aksi halde, yanan her ağacın ardından susan her kuş, dökülen her yaprak, bizi kıyamet günü şahit olarak yargılayacaktır. Doğa bize verilmiş bir lütuf değil, biz ona yüklenmiş bir sorumluluğuz. Ormanları korumak, sadece çevreci bir hareket değil, aynı zamanda İslamî bir vazifedir. Liyakat ise sadece bir idari tercih değil, inancın ahlakî yansımasıdır. Doğaya saygı, insana saygıdır. İnsana saygı ise Yaradan’a duyulan saygının en tabii sonucudur.

Unutmayalım: Her yanan ormanda, sadece ağaçlar değil, bizim de geleceğimiz kül oluyor. Ve belki de her yangın, bize ne kadar uzaklaştığımızı hatırlatan bir ilahi ikazdır. Bu ikaza kulak vermeli, hem doğayla hem de ahlakla yeniden barışmalıyız…

 

 

Diva Otel

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
Avula Hikmet Hatunoğlu