KARAKTER VE KİŞİLİK ÜZERİNE
Bir insanı gerçekten tanımak isterseniz onun sadece nasıl davrandığına değil, neye inandığına, hangi değerlere sadık kaldığına bakmalısınız.
Çünkü bir insanın kişiliği onun dış dünyaya sunduğu yüzü, karakteri ise özü, yani iç dünyasının aynasıdır. Bu ikisi birbiriyle uyumlu ve birbirini destekleyici tamamlayıcı olmalıdır.
Kişilik, doğuştan getirdiğimiz ve epigenetik hasletlerimizle şekillenen bir yapıdır. Kimi neşelidir, kimi ciddi. Kimi dışa dönüktür, kimi içine kapanık. Kişilik, sosyal maskelerimiz gibi değişken olabilir, aynı değişkenlik karakterimizi için söyleyemeyiz.
O zamanın ve sınavların içinde yoğrularak olgunlaşan, insanı insan yapan en kadim yapı taşıdır.
Gerçek karakter, en çok kimse bakmazken, kimse alkışlamazken, kimse fark etmezken
özetle yalnızken ortaya çıkar.
Bazen büyük acılar, bazen derin bir iç muhasebe, bazen de ilahi bir farkındalık insanın karakterini ortaya çıkartabilir.
Günümüz dünyasında çoğu insan iyi bir kişiliğe sahip olmayı önemsiyor; sempatik, sosyal, etkileyici görünmek istiyor. Oysa asıl mesele, güçlü bir karaktere sahip olmaktır. Çünkü kişilik zamanla çevrenin etkisiyle solabilir, değişebilir. Ancak sağlam bir karakter, tıpkı köklü bir çınar gibi fırtınalara direnir her daim.
Bu yüzden kendimize şu soruyu sormakta fayda var: İnsanların bizi nasıl gördüğüyle mi ilgileniyoruz, yoksa Allah’ın bizi nasıl gördüğüyle mi? Eğer ikinciyi dert ediyorsak, karakterimizi inşa ediyoruz demektir. Çünkü gerçek insanlık, maskelerin ardında değil, vicdanın derinliğinde saklıdır.
Kişilik ve karekteri uyumlu, vicdanının sesini dinleyen kişilerden olmak temennisiyle;
Her şey bütünün hayrına olsun.
Eyvallah.
























































Yorum Yazın