Reklamı Geç
Mehmet Akçay Petrol
Güneş Güzellik
Güneş Güzellik
Hatay
BIST10.837
DOLAR42.0751
EURO48.7444
ALTIN5410.7
BTC/USD109886.27
Ömer Akın

Ömer Akın

Mail: [email protected]

Bilgi çağı(!)

Bilgi çağı(!)

"Bilgi çağı" olarak adlandırılan 21. Yüzyılda, bilgi ne ifade ediyor, sadece bilgi sahibi olmak yeterli mi? 
Çağımızda, mutsuz, ne aradığını bilemeyen, herşeye sahip olduğu halde bir türlü tatmin olamayan insanlar için bir çıkış kapısı olmalı. Ama sadece bilgiyle mi? 
Bir konferansta, sunucu, insanın hayattaki amacı nedir diye sorarak sunuma başlamıştı. Cevabı yine kendisi vermişti :
"Mutlu olmak." 
Evet, bütün hayatta aradığımız bu aslında.
Hem birey, hem de toplum olarak mutlu olmak.
Ama nasıl? 
İnsanlık tarihinde, gerçek mutluluğa ulaşma yollarını gösteren bilge kişiler hep olagelmiştir.
Onlar bize, ilim, irfan, edep, kemal gibi kavramlar ile gerçek mutluluk yolunu göstermeye çalışmışlardır.

"İlim" ile "bilim" aynı gibi görünür. Ama şöyle bir şeyi hep hissetmişizdir. 
Bilim sözcüğü, daha kanıta dayalı, seküler gelirken, ilim kelimesi, farklı olarak, daha ilahi ve metafizik bir his verir. Bu sebeple, bilim insanı denince, daha çok maddeci,soyut yaklaşım sahibi biri akla gelir.
Alim dendiği zaman ise, daha uhrevi, ilahi kavramlara sahip birisi zihnimizde canlanır.
Belki de gerçekten böyledir. Ama, eğitim sistemi ile geleneksel değerlerimiz arasında kalan bizler için, bunu ayırdedebilmek çok zor. 
Alim dediğimiz kimseler, olaylara daha yaratılış felsefesi bakımından yaklaşır ve yorumlar. Bilim insanı dediğimiz ise, daha çıplak bir bakış açısı için zorlar kendini.
Genelde de "alim" kelimesi zihnimize daha sıcak gelirken, "bilim insanı" lafı soğuk bir tat bırakır. 
Çocuğun ana rahminde oluşmasına, bilim sıradan bir olay gibi yaklaşırken, ilim bunu ilahi bir mucize olarak tercih eder. Yağmurun yağması, tohumun filizlenmesi, arı, karınca gibi akılsız mahlukatın harikulade işleri, bütün kainattaki düzen vs hep böyledir. 

İlim, ilim bilmektir. 
İlim, kendin bilmektir. 
Hz.Yunus  nasıl da öz ifade etmiş. Kendini bilmeyen, bilmek açısından eksik kalır ve ilimden nasibi tam olmaz.
Ve ancak, kendini bilen, hakkıyla Rab'bini bilir. İşte onlar ilim sahipleridir. 

"İrfan" kelimesi, güçlü sezgi ile olguyu kavrama, kültür şeklinde sözlükte tarif ediliyor. İrfan sahibi olmak, dilimizde çok kullanılan bir kavramdır. 
İrfan kavramını, "bilgi" yi doğru anlayıp, faydalı bir şekilde kullanarak, bütün yaratılanlara hizmet eder hale getirmek olarak ifade edebiliriz. İşte, Osmanlı döneminde "Maarif Vekaleti" olarak adlandırılan Milli Eğitim Bakanlığını, bu tanımdan anlamaya çalışmak gerekir kanaatindeyim. İrfan sağlayan bakanlık gibi bir şeye tekabül ediyor bu isim. Amaç bilgi depolamak değil, bilgiyi doğru işlemek ve hayata geçirmektir. 
Alvin Toffler'in Şok adındaki kitabını okuduğumda, 1900 yılındaki insanlığın toplam bilgisi, 1950 yılında yaklaşık ikiye katlanmış diye yazıyordu. O da 1970 te tekrar ikiye katlanmış. Günümüzde ise neredeyse dakikalarla katlanıyor. Yani bilgi çoğaldı. Hatta enflasyona uğradı. İçine de bir sürü yalan-yanlış şeyler katılabiliyor. İsteyen herkes, her türlü bilgiye kolayca ulaşabiliyor.
Ama, bildiği ile doğru iş yapanlar azaldı. 
Neden, her an dolandırılma tehlikesi ile tedirginiz. Çünkü, dolandırıcılar çok bilgili. Çoğu kişi, sahip olduğu bilgileri çıkarı doğrultusunda kullanıyor. Kimse de rahatsız değil. 
Cemil Meriç üstadımız, yıllar önce şöyle demiş:
-"İrfanımızı kaybettik. Geçmişle olan zincirlerimizi berhava ettik. Ne geçmişimizden haberimiz var, ne de gelecekten beklentimiz.
Yüksek bir kaleye hapsettik kendimizi. Bilgisizler için kale güvenli bir yer olabilir. Ama, ömür boyu kalede yaşanmaz." 
Üstad, irfanı, kemale açılan bir kapı olarak tarif eder. Kemal kavramı da önümüze geldi. Bunu son bölümde ele almaya çalışacağız. 

"Edep" ise, töreye uygun davranış, incelik, nezaket olarak bilinir. Daha derin olarak, yaradana ve yaratılanlara gereken hassasiyetin gösterilmesi anlamı yüklenir. Kişinin, önce yaratıcıya, sonra ana, baba, hoca, komşu, toplum, çevre ve daha sayabileceğimiz bir çok canlı cansız varlığa karşı göstermesi gereken saygıdır. 
Şimdi, can alıcı yere gelelim. 
Bu ifadeler, şu anda, toplumumuzda, hadi daha da daraltalım, yakın çevremizde, hatta ailemizde ne kadar karşılık buluyor? 
Eğitim, ticaret, siyaset, spor camialarında, sosyal medyada ne kadar edepliyiz? 
İrfan sahibi olabiliyor muyuz? İlmimiz ne kadar? 
Ve kemalat nerede? 

Evet bilgimiz çok. Her şeyi biliyoruz. Bir "tık" la, her bilgiye anında ulaşabiliyoruz. Eskiden, çok büyük alimlerin bilgisine, neredeyse ilkokul çağı çocukları sahip. 
Ama asıl sorun şu. Bu bilgileri, irfana ve edebe uygun kullanabiliyor muyuz? 
Bir vali, kendi annesini ve kardeşini öldürebiliyor. Bilgisi var şüphesiz. En iyi öğretimi aldığına hiç şüphe yok. Edep ve irfan nerede? 
Bir veli, çocuğuna kızan öğretmeni, okula giderek, herkesin önünde dövebiliyor. Üstelik bunlar üniversite bitirmiş insanlar. 
Örnekleri çoğaltabiliriz. 
Daha korkuncu, bu örnekler eskisi kadar garipsenmiyor, sıradan gelmeye başladı. 

Kemalat, mükemmele giden yolda, çalışarak, öğrenerek, sebat ederek ve sabrederek daha olgun hale gelmeyi ifade eder. 
Ham meyve tat vermez, acıdır. 
Davranışlar, sözler de öyledir. 
Kem alet ile kemalat olmaz demişler. 
Kemal, bir insanın ilim, edep ve irfan derecesini gösterir. 
Her şeyin en güzel hali, kemale ulaştığı halidir. Bireyden devlete kadar. 

Görüldüğü gibi, bu kavramları yeni nesle aktarabilmek bile zor. Çünkü yeni terminolojide, bunları ifade edebilmek için bile, uzun cümleler kurmak gerekiyor. Bunların, pratik hayattaki karşılığını görmeden de yerli yerine oturmuyor. 
Nasıl yapacağız bilmiyorum. Ama bu değerleri öğrencilerimize, gençliğimize veremezsek, haberlerde çok daha kötü şeyler duyacağız. Daha fazla strese gireceğiz. Psikiyatrlara, psikologlara giden kişilerin sayısı artacak. Hapishanelere girenlerin sayısı artacak. 
Suça iştirak eden, madde kullananların sayısı artacak. Hep birlikte seferberlik ilan etmemiz lazım. 
Hem kendimizi, hem geleceğimiz olan gençlerimizi, çocuklarımızı doğruya, güzele yönlendirmeliyiz. 
Hem onları hem de bizi mutlu edecek çözüm, öz değerlerimize dönmek, onları pratik hayatta yaşanır hale getirmekten geçiyor. 
Bunu daha önce de yapan bu millet, üzerindeki küller üflendiği zaman, ne kadar kıymetli hazine sahibi olduğunu anlayacaktır.

Diva Otel

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
Avula Hikmet Hatunoğlu