Batı’nın Samimiyeti ve Futboldaki Yüzü!
İdeolojilerin hâkim olduğu Batı dünyası, tornadan çıkmış gibi hepsi aynı; birbirlerini aratmamaktadır. Evreni yaşanmaz kılan her şey, adeta onların hayat felsefesi… İnsan haklarını çiğnemek, ayrımcılık, sömürgecilik, zulüm… İnsana, insanlığa düşman ne varsa hepsi, onların zihin dünyasını istilâ etmiş… Kendi ideolojileri için her yol mubah; yalan dolan, hile hurda… her yol. Beraber olsanız da güvenilmezler, sizi arkadan hançerlerler… size ihanet etmekten asla çekinmezler… Tarihte bu karakterin timsalleri çoktur. İsterseniz beraber olduğumuz, birlikte yürüdüğümüz birinin örneğini verelim:
Cemaziyülevveli şaibelerle dolu ülke; Almanya! Güya bizim kadim dostumuz ve müttefikimiz Almanya(!) Sevsinler böyle müttefiki ve dostu! Ne dostu, ne müttefiki! Böylesi dost, düşman başına! Her tür desise, hile ve oyunla I. Dünya savaşına girmemize neden olan, sonra da bizi 7 düvele karşı yalnız başımıza ortada bırakarak ihanetiyle tarihteki yerini almış müttefikimiz(!)
25 Haziran 1982 İspanya’da oynanan Dünya Kupası'nda Avusturya ile yaptığı maçta şikeciliği tescil edilmiş şikeci ülke! Guruptaki son karşılaşmada, Avusturya kazanırsa Almanya birinci turda eleniyor, Almanya, iki veya daha fazla farkla kazanırsa bu defa da Avusturya eleniyor. Cezayir’in üst tura çıkmaması için tek farklı galibiyetle yenmesi gerekiyor.
Bu hesap içerisinde olan iki takım; Almanya ve Avusturya öyle bir maç yaptılar ki, Almanya’nın onuncu dakikada attığı golden sonra, dünyanın gözü önünde adeta sahada oynaştılar. Almanya orta sahayı geçmeyi düşünmediği için sürekli topu şişirdiler. Bu rezalete dayanamayan taraftarlar ve seyirciler, sahayı para yağmuruna tutarken, protesto sesleri stadı inletmekteydi. Maçı takip eden gazeteciler stadı terk etme kararı aldı. Bu şaibeli maçtan sonra FİFA, futbol kurallarını değiştirdi. Bu utanılası maçı anlatan Avusturyalı spiker Robert Seeger, izleyicilerden televizyonlarını kapatmalarını isterken “Utanıyorum!” demekten de kendini alamıyordu.
Almanya, bildik şaibelerine bir yenisini daha ekleyerek ne denli Türk düşmanı olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Milli futbolcumuz Merih Demiral'ın yaptığı bozkurt işareti için yaptırım talep etmiştir. Böylece ikiyüzlülüğünü bir kez daha ortaya koymuş oldu. 1993 yılından beri yasaklı olan terör örgütü PKK'nın paçavralarıyla gösteri yapmasına, örgüt sembolü işaretler kullanmasına ses çıkarmaktan öte, göz yuman bu Nazi kalıntısı ülke, terör örgütü mensuplarına yaptırım uygulamak bir yana, onlara her imkânı ve fırsatı vermektedir. Bunu yaparken utanmadan bir Türk futbolcusunun sahada yaptığı gol sevinciyle ilgili hareketine ceza talep edebilmiştir.
UEFA, Merih Demiral hakkında "uygunsuz davranış" iddiasıyla soruşturma başlatmıştı.
Yapılan açıklamada, soruşturmanın UEFA Disiplin Yönetmeliği'nin 31(4) maddesi uyarınca açıldığı belirtilmişti.
Söz konusu maddede futbol sahalarında "siyasi, ideolojik, dini veya ırksal propaganda içeren her türlü davranışı" yasaklıyor, denilen madde, neden sadece Türk sporcularına yönelik olarak uygulanıyor? Avrupa’nın bütün takımlarındaki Hristiyanlık inancında olan futbolcular istavroz çıkardıklarını görmediniz mi?
UEFA, siyasi ve ideolojik davranışlar sergileyen, ülke liderlerinin resmini gösteren, çetnik selamı veren, genel davranış ilkelerine aykırı davranan, etik davranış kurallarını ihlal eden futbolcuların eylemlerini para cezası ile geçiştirmedi mi? Meselâ, UEFA'nın üst kuruluşu FIFA da Rusya'da düzenlenen 2018 Dünya Kupası'nda Sırbistan'ın Kosta Rika ile oynadığı maçta attığı frikik golünün ardından çetnik selamı veren Aleksander Kolarov'a neden ceza vermedi?
Peki, bütün bunlar olurken siz neredeydiniz? Neden ilgililer hakkında bu maddeyi işletmediniz? Bu çelişkili ve keyfi uygulamanız sizi ele veriyor. Sizin Haçlı damarınızın kabardığını bas bas bağırıyor. Filistin’deki insanlık dramına sessiz kalmanız, hatta hunharca işlenen vahşeti desteklemeniz, insanlıkla sizin aranızdaki mesafeyi göstermektedir. Şimdi de siyasi bir gayesi olmayan bu sevinci bahane ederek kininizi kusmaya çalışıyorsunuz. Böylece, ideolojinizin göstergesi olan siyasetinizi, spora kimin soktuğuna, artık bütün dünya şahit olmuştur.
Devlet Bahçeli'nin UEFA'ya, "2 maç men cezası, üstelik itiraz yolunun kapatılması tasvibi ve tahammülü imkânsız skandal bir karardır" diyerek haklı bir tepkiyi ortaya koymuştur. Ardından "UEFA laçka kararından vazgeçmezse Hollanda’nın sahada tek başına bırakılması ve A Milli Futbol Takımımızın Türkiye’ye dönüşü milli haysiyetimize en uygun seçenek olacaktır" sözleriyle de görüşünü belirtmiştir.
Bu talep bana 1982 Dünya kupasında cereyan eden bir olayı hatırlattı: Tarihinde dünya kupasına ilk kez katılan Kuveyt’le ilgili bir olay. İlk maçında güçlü rakibi Çekoslovakya'dan bir puan alan Kuveyt, ikinci karşılaşması, Fransa ile olacaktı. İyi hazırlanıyordu. Maç başlamış ve Fransa 50. dakikada 3-0 öne geçmişti. Daha sonra Kuveyt bir gol bulmuştu. Ve 78. Dakikaya gelindiğinde, yaşanan bir pozisyonda, Kuveytli oyuncular durmuş ancak bu arada Fransız oyuncu Giresse, topu ağlara göndermişti. Kuveytli futbolcular hakeme, bir düdük sesi geldiğini ve bu yüzden durduklarını söylüyorlardı. Ancak maçın Sovyet hakemi Stupar, itirazları dinlememiş ve golü vermişti. İşte tam o sırada olan oldu: Kuveyt Futbol Federasyonu Başkanı Şeyh El Sabah, sahaya inerek, maçın hakemine, golü iptal etmezse takımı sahadan çekeceğini söylemişti. Karşılaşma takriben 15 dakika boyunca durmuştu. Bu durum karşısında bu baskıya dayanamayan Sovyet hakem Stupar, Fransa'nın atığı golü iptal etmişti.
Güç müptelası Batı dünyası ve onun futbol alanındaki eli olan UEFA’nın bu haksız ve keyfi uygulamasına karşılık olarak tarihe geçecek bir bir tavrın gösterilerek cevabın verilmesi, burada şampiyon olmaktan daha etkili olacağı kanaatindeyiz. Bu bakımdan Bahçelinin sözleri üzerinde teenni ile düşünülebilir.
























































Yorum Yazın