30 Ağustos Zafer Bayramı
İsmail CİNGÖZ
Sanayi Devrimi ile birlikte Avrupa devletleri hızlı bir endüstrileşme sürecine girmiş, bu sürecin doğurduğu hammadde ve pazar ihtiyacı onları sömürgecilik faaliyetlerini artırmaya sevk etmiştir. Afrika, Hindistan, Uzak Doğu ve Pasifik bölgeleri kısa süre içerisinde büyük güçlerin paylaşım mücadelesine sahne olmuştur. Bu dönemde kömürden petrole geçişin başlamasıyla birlikte Kafkasya ve Ortadoğu coğrafyası yeni bir stratejik değer kazanmıştır. Petrolün enerji kaynağı olarak öne çıkması, Osmanlı Devleti topraklarını emperyalist devletlerin gözünde çok daha cazip kılmıştır. Osmanlı Devleti bu süreçte askerî, ekonomik ve idarî açıdan ciddi bir zayıflama sürecinde olmasına rağmen geniş topraklara ve stratejik boğazlara sahip olması nedeniyle büyük güçlerin planlarının merkezinde yer almıştır.
Büyük devletler arasındaki bu rekabet, Osmanlı topraklarının paylaşımını da kaçınılmaz hâle getirmiştir. İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve müttefikleri) ile İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve daha sonra Osmanlı Devleti) arasında şekillenen bloklaşma sonucunda dünya adeta iki kutba ayrılmıştır. Osmanlı Devleti her ne kadar savaşın başında tarafsızlığını ilan etmişse de kısa süre sonra Almanya’nın baskısı ve dönemin siyasi koşullarının etkisiyle İttifak Devletleri safında Birinci Dünya Savaşı’na katılmıştır.
Savaş, Avrupa merkezli olarak başlamış olsa da önemli cephelerin bir kısmı Osmanlı coğrafyasında cereyan etmiştir. Çanakkale, Irak, Filistin-Suriye, Kafkasya, Hicaz, Yemen, Süveyş Kanalı, Galiçya ve Makedonya cephelerinde Osmanlı ordusu büyük kayıplar vermiştir. Çanakkale’de elde edilen parlak zafer, Türk askerinin direncini göstermiş olsa da savaşın genel seyri Osmanlı Devleti’nin aleyhine gelişmiştir. Stratejik bölgelerin kaybedilmesi, cephelerde verilen ağır zayiat ve İttifak Devletleri’nin genel başarısızlığı Osmanlı’nın yenilgisiyle sonuçlanmıştır.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin fiilen teslimiyetini ve işgale açık hâle gelmesini beraberinde getirmiştir. Özellikle mütarekenin 7. maddesi, “güvenliği tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde İtilaf Devletleri’nin herhangi bir bölgeyi işgal edebileceğini” öngörerek Anadolu’nun dört bir yanında işgallerin önünü açmıştır. İzmir’in Yunan birlikleri tarafından işgali, Güney ve Güneydoğu’da Fransız ve İngiliz işgalleri, Karadeniz’de Pontusçuluk faaliyetleri ve Doğu’da Ermeni talepleri kısa sürede Anadolu’nun parçalanmaya çalışıldığını göstermiştir.
İşgaller karşısında Osmanlı Devleti’nin resmî otoritesi kayıtsız bir tutum sergilerken, Türk halkı bağımsızlık için yeni yollar aramaya başlamıştır. Bu noktada Gazi Mustafa Kemal Paşa ön plana çıkmıştır. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, Millî Mücadele’nin ilk adımını atmış ve kısa sürede Amasya Genelgesi’ni yayımlayarak “milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ilkesini ortaya koymuştur. Erzurum ve Sivas kongreleri, bu bağımsızlık mücadelesini kurumsallaştırmış ve Türk milletinin kendi kaderini kendi iradesiyle belirleme kararlılığını pekiştirmiştir. 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, burayı Millî Mücadele’nin merkezi olarak seçmiştir.
İstanbul’un 16 Mart 1920’de işgal edilmesi ve Meclis-i Mebusan’ın kapatılması, mücadeleyi yeni bir aşamaya taşımış, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) açılmıştır. TBMM, olağanüstü şartlarda ve yokluklar içinde hem millî iradenin temsilcisi hem de mücadelenin yönlendiricisi olmuştur. Millî Mücadele yalnızca dış düşmanlara karşı değil, aynı zamanda iç isyanlara, İstanbul Hükûmeti’nin işbirlikçi tutumuna ve işgalci güçlerin desteklediği ayrılıkçı hareketlere karşı da yürütülmek zorunda kalmıştır. Bu dönemde düzenli orduya geçiş sağlanmış, Kuvâ-yi Milliye birlikleri merkezî bir otoriteye bağlanmıştır.
5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya TBMM tarafından “Başkomutanlık” unvanı verilmiş, böylece Millî Mücadele güçlü bir askerî ve siyasi liderlik altında sürdürülmüştür. Bu dönemin en kritik safhalarından biri Sakarya Meydan Muharebesi olmuştur. 23 Ağustos–13 Eylül 1921 tarihleri arasında gerçekleşen bu muharebe, Türk ordusunun geri çekilme sürecine son vermesi bakımından tarihî bir dönüm noktasıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” emri, savaşın stratejik felsefesini ortaya koymuştur. Sakarya Zaferi’nin ardından Mustafa Kemal Paşa’ya “Mareşal” ve “Gazi” unvanları verilmiştir.
Sakarya Zaferi’nden sonra ordunun büyük bir taarruza hazırlanması için bir yıl boyunca yoğun hazırlık yapılmıştır. 26–30 Ağustos 1922 tarihlerinde Dumlupınar yakınlarında cereyan eden Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Yunan ordusunun kesin yenilgisiyle sonuçlanmış ve Türk milletinin bağımsızlık yolundaki kararlılığı somut bir zaferle taçlanmıştır. 30 Ağustos günü elde edilen bu sonuç, yalnızca bir askerî başarı değil, aynı zamanda Millî Mücadele’nin nihai zaferi olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emriyle başlayan takip harekâtı, 9 Eylül 1922’de Türk ordusunun İzmir’e girmesiyle tamamlanmıştır. Anadolu’nun işgalden temizlenmesi, milletin kaderini yeniden kendi ellerine almasını sağlamıştır.
30 Ağustos Zaferi’nin ardından 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi imzalanmış, 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin bağımsızlığı uluslararası alanda tanınmıştır. Böylece Türk milleti, emperyalist güçlerin Anadolu üzerindeki planlarını boşa çıkarmış ve kendi geleceğini tayin etme hakkını elde etmiştir.
30 Ağustos Zaferi, Türk milletinin bağımsızlık azmini, ordusunun disiplinini ve Mustafa Kemal Atatürk’ün askerî-siyasi dehasını ortaya koyan tarihî bir başarıdır. Bu zaferle birlikte Anadolu’nun işgalden kurtuluşu sağlanmış, Cumhuriyet’in temelleri atılmış ve Türk milletinin bağımsızlık iradesi tüm dünyaya ilan edilmiştir. Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı vesilesiyle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Millî Mücadele kahramanlarını, aziz şehitleri ve mücadeleye destek veren Türk milletini minnetle ve şükranla anmak tarihî bir görevdir.
:
İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı. BULTÜRK Ankara Temsilcisi. TDPB Basın Kulübü Başkanı. [email protected]
























































Yorum Yazın