ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI 'NEME LAZIMCILIK'

ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI "NEME LAZIMCILIK"

    Ne yazık ki her geçen gün insani değerlerimizden biraz daha uzaklaşıyoruz. İnsanlar da bir vurdumduymazlıktır almış başını gidiyor. Gün geçmiyor ki toplumda infial yaratan yeni hadiselerle karşılaşıyoruz. Örf - adet ve gelenek - göreneklerimize olan bağlılığımız sözde çağdaşlık ve modern dünya söylemleriyle yok edilmek istenmekte, bu sayede her türlü sapkınlık ve ahlaksızlığın meşru bir zemine oturtulması hedeflenmektedir. İnsanlar sosyal medya bağımlılığından ötürü gerçek dünyaya Fransız kalmakta ve hemen yanı başında oluveren akıl almaz olaylara "amaaaan banane canım bi de başıma belayı mı satın alayım" şeklinde tepkiler vermektedirler.
   Örneğin sokak ortasında şiddet gören birilerine rast gelinirse eğer adeta üç maymunu oynarcasına hemen olay mahalinden uzaklaşılıyor ve mağdur kaderine terk ediliyor. Doğal afetler meydana geliyor o an gerekli olan yaşam malzemeleri , konaklama yapılacak yerlerin fiyatları iki - üç katına çıkarılarak, afetzedelerin acı zorunluluğunu fırsata çevirmek isteyenlerin varlığının olduğu bir yerde vicdan duygusunun kalmadığı görülmektedir. Biz ne ara bu kadar  kirlendik ? Bu kadar merhametsiz olduk ? Müslümanlığımızı mı unuttuk ya da  insanlığımızı mı? Dolar kuru bahane edilerek temel ihtiyaç ürünlerine yapılan fahiş zamlar da ayrı bir başlıkta değerlendirilmesi gereken zalimliktir. Bu kadar sıkıntılarla uğraşan bi çare vatandaşlarına faturalar üzerinden zulüm yapan devlet yetkililerine peki ne demeli! Hayat pahalılığının altında ezilen ve canı yanan insanların "GEÇİNEMİYORUZ" feryatlarına kulak tıkamak, görmezden gelmek, gündem değiştirme çabalarına girişmek devlet yetkilerine olan güvenin yitirilmesine ve devlete olan sadakatin maalesef sorgulanmasına sebep olmaktadır.  
    Zira devlet, milletinin refah seviyesini en üst düzeylere çıkarmak, can ve mal güvenliğini sağlamakla mükelleftir. Tam da bu gibi hassas konuları kaleme almış iken, muhteşem Süleyman lakaplı Osmanlı Padişahı  Kanuni ile dönemin bilgelerinden süt kardeşi Yahya Efendi arasında geçen ve günümüze ışık tutan meşhur hadiseyi yazmamak olmazdı...
   Günün birinde Kanuni, Topkapı sarayındaki tahtında oturmakta iken devletinin akıbetini düşünür, milleti için hayıflanır ve Yahya Efendiye bir mektup yazmaya karar verir.
  Mektupta der ki ;
  _Sen ki ilahi sırlara vakıfsın. Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi hallerde yıkılmaya yüz tutar? Milletin akıbeti bu durumda nice olur?
  _Mektubu okuyan Yahya Efendi'nin cevabı çok kısa ama bir o kadar manidardır.
  "NEME LAZIM SULTANIM "
Cevabı okuyan Sultan bir anlam veremez ve derhal Yahya Efendi'nin dergahına gider. Senin söylediklerinden hiç bir şey anlamadım. Sanki beni bu işlere karıştırma der  gibi bir cevap yazmışsın, bana bunu izah eder misin? Bunu üzerine  Yahya Efendi'nin dilinden o muhteşem kelamlar dökülüverir. Eğer ki bir devlette zulüm yayılırsa, adaletsizlik baş gösterirse, fakir fukaranın feryatları arş'a ulaşır da devlet tarafından işitilmezse, tüm olan bitenleri  görüp işitenler de neme lazım diyerek oradan uzaklaşırsa işte o vakit devletin sonu gelir. Ardından hazine boşalır, halkın itimadı sarsılır, hürmet ve itaat yok olur. En sonunda devlet tarumar olur. Bu hadise ders niteliğindedir ve ciddiye alınması elzemdir.
  Bu bağlamda milleti yaşat ki devlet yaşasın şiarıyla hareket edilmeli, toplumun içerisinde kamufle olmuş, tüccar kisvesine bürünmüş, insanları galeyana getirmeyi  hedefleyen başı bozuklara gereği ne ise yapılmalı, devletin demir yumruğu zalimin başına inmeli lakin kadife eldiveni ile mazlum halkın yaraları bir an evvel sarılmalıdır. Sadece ülkemizde değil dünyanın her yerinde baş gösteren ekonomik zorluklardan, atılacak etkili adımlar ve alınacak olumlu kararlarla milletimiz arzu ettiği refaha tezelden  kavuşturulmalıdır.
              Kalın sağlıcakla...