HAYATIMIZIN AKIŞINDA DÖRT ANTLAŞMA YASASI
Düşünsenize, hayatımız boyunca fark etmeden onlarca, belki yüzlerce sözleşme yapıyoruz.
Kendimizle, başkalarıyla, toplumla…
Ancak bu anlaşmaların çoğu, bizi özgürleştirmek yerine zincire vuruyor maalesef. Peki, bu sözleşmeleri değiştirebilmek mümkün mü?
İşte Kızılderili bilgeliğinden doğan bir öğreti, "Dört Anlaşma", bu soruya anlamlı bir cevap veriyor. Bu dört basit ama derin ilke, hayatınızı kökünden değiştirebilir. Gelin, birlikte kısa bir yolculuk yapalım.
1. Kelimelerinle kusursuz ol:
Kelimelerimiz hayatımızın akışına yön veren en kudretli araçlardır esasında.
Sadece iletişim aracı mı? Elbette hayır.
Aslında kelimeler birer büyüdür; bizi şifalandırabilir ya da yaralayabilir. Başkalarına söylerken özen göstermediğimiz bir söz, karşı tarafın kalbinde derin izler bırakabilir. Ama dahası var: Kendimize söylediklerimiz ve o içimizdeki sessiz eleştirmen var ya, işte onun dili de kelimelerle örülür. O yüzden, kelimelerimizi seçerken "düşünce" ile değil, "kalp" ile tartmalıyız. Kelimelerimizin akışından ortaya çıkan enerji frakansaları esasında hayatımızın kalitesini belirliyor. Her zaman olumlu ve güzel enerjili kelimeler kullanarak hayatımızı aydınlatabiliriz.
2. Hiçbir şeyi kişisel algılama:
Birileri size ters bir söz söylediğinde hemen alınıyor musunuz? Ya da bir eleştiri, tüm gününüzü karartabiliyor mu? Gerçek şu ki, başkalarının söyledikleri ve yaptıkları, onların kendi dünyasını yansıtır. Eğer bir fırtına kopuyorsa, bu sizinle değil, onların içindeki hava durumuyla ilgilidir.
Karşı kaldırımda gördüğümüz arkadaşımızın bize selam vermemesinden bize kırgın olduğu anlamını çıkarmamak buna en açık örnektir. Belkide arkadaşımız dalgındır bizi görmemiştir.
Kendimizi başkalarının tepkilerinden ayırabilmeyi öğrenirsek, ne büyük bir özgürlük kazanırız, değil mi?
3. Varsayımda bulunma:
İlişkilerde yanlış anlamaların en büyük kaynağı varsayımlarımız ya da başka bir ifadeyle ön yargılarımızdır.
“Beni anlamadı.”, “Bana kızgın galiba.” gibi düşüncelerle zihnimizi zehirliyoruz. Oysa ki sorup öğrenmek çok mu zor? Varsaymak yerine açıklıkla iletişim kurmayı denediğimizde, hem iç huzurumuz hem ilişkilerimiz derinleşerek mutluluğumuz kalıcı olur.
4. Elinden gelenin en iyisini yap:
"Elimden gelenin en iyisini yapıyorum" diyebilmek, insanın kendine karşı duyduğu en büyük sorumluluktur. Ama bu "en iyi", her an değişir. Bugün hasta ya da yorgun olabilirsiniz, o zaman elinizden gelen "o kadar"dır. Kendimizi suçlamayı, yetersiz hissetmeyi bırakıp koşullarımız ne olursa olsun içtenlikle çabalamalıyız. Burada dikkatinizi çekmek istediğim, en iyisini yapmak değil; elinden gelenin en iyisini yapmak.
Bu dört anlaşma basit gibi görünebilir ama yaşamaya başladığınızda, her biri sizinle derin bir bağ kurar. Kelimeleriniz, hisleriniz, ilişkileriniz ve hayata yaklaşımınız dönüşür. Belki ilk başta zordur, tökezlersiniz. Ama bu yolda tökezlemek bile esasında bir ilerlemedir. Hayatın karmaşasında kaybolduğunuzda, dönüp bu dört ilkeye bakın ve kendinize sorun:
"Bugün kelimelerimle ne söyledim? Bir şeyi kişisel algıladım mı? Varsaydım mı? Ve gerçekten elimden gelenin en iyisini yaptım mı?"
Hayat bize sunulmuş bir armağan. Dört küçük anlaşma ile bu armağana hakkını vermek elimizde. Belki de başlamanın tam zamanı...
Yukarıda paylaştığım Kızılderili Dört Anlaşma Yasası, Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz tarafından kaleme alınan "Dört Anlaşma" adlı kitaptan alınmıştır.
Bu yasalar, Meksikalı Kızılderililerin Toltek bilgelik geleneklerine dayalı olarak bireylerin daha özgür, huzurlu ve mutlu bir yaşam sürmesi için rehberlik eder. Kitap, insanların kendilerini kısıtlayan toplumsal ve bireysel şartlanmalardan kurtulmalarını hedefler.
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi almak isteyen sevgili okuyuclarım " Dört Antlaşma" adlı kitabı okuyabilirler.
Her şey bütünün hayrına olsun inşallah.
Eyvallah.
























































Yorum Yazın