İKİ BEYANNÂME IŞIĞINDA CEMİYET-İ MÜDERRİSÎN/TEÂLÎ-İ İSLÂM CEMİYETİ'NİN FİKRÎ TEMELLERİ VE SİYASÎ KONUMU
Dr. Muhammet KEMALOĞLU
GAZİ BİNBAŞI
Giriş
Teâlî-i İslâm Cemiyeti (TİC), 1919 yılının başlarında Cemiyet-i Müderrisîn adıyla kurulmuş, kısa sürede adını değiştirerek mütareke İstanbul'unun en etkili siyasi-dinî cemiyetlerinden biri haline gelmiştir (Afacan 12; Yel Teali-i İslam Cemiyeti). Cemiyet, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'ndan yenik ayrıldığı, toprakların işgal edildiği ve Anadolu'da Millî Mücadele'nin filizlenmeye başladığı kaotik bir dönemde, saltanat ve hilafet merkeziyetçiliğini savunmak üzere ulema sınıfı tarafından tesis edilmiştir (Demir 3). Bu makale, Cemiyet'in yayınladığı iki beyannameyi esas alarak, fikrî temellerini, siyasi konumunu ve Millî Mücadele'ye karşıtlığını detaylı olarak analiz etmeyi amaçlamaktadır. Cemiyetin kuruluşu, Mondros Mütarekesi ardından kurulan, islam dinin birlik ve beraberlik emrini vurgulayan cemiyetler arasında yer almakla birlikte, takip ettiği yöntem ve savunduğu fikirler sebebiyle İstiklal mücadelesine zarar veren birinci grup içerisinde değerlendirilmektedir (Akşin 145).
I. Cemiyetin Yapısı, Kurucuları ve Temel Amacı
Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasından sonra vatanın kurtuluşunu temin için Türk aydın ve milliyetçileri çözüm yolları aramaya başlamışlardır. Bunun sonucunda İtilaf devletlerinin işgallerine karşı, Anadolu ve Rumeli halkı teşkilat ve cemiyetler teşkil ederek bölgesel kurtuluş mücadelesi başlatmıştır. Ancak bu cemiyetlerden bazıları takip ettikleri yöntem ve savundukları fikirler sebebiyle fayda temin etmekten çok, zarar vermişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasını müteakiben, farklı farklı isimler ve amaçlar altında çalışan bu cemiyetleri aynı ideal ve hedef çerçevesinde tek bir merkeze bağlamak oldukça zaman almıştır (Cebesoy 67). Ancak, bu cemiyetlerden bazıları da açıktan açığa İstiklal mücadelesine karşı çıkarak, padişahın yönetiminde kalmayı tercih etmişlerdir. Genel olarak cemiyetleri, bu dönemde takip ettikleri politika ve amaçlar açısından şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:
1) İstanbul Hükümetleri ile birlikte hareket edip, mütareke şartlarını kabullenmek ve mağlup olmanın getirdiği zararları en az zararla atlatıp, toparlanmak için zaman kazanmak,
2) Osmanlı Devleti’ni yaşatabilmek için büyük devletlerden birinin mandası altına girmek,
3) İtilaf devletlerinin emperyalist amaçlarının gerçekleşmemesi için Türk halkı ile topyekûn istiklal mücadelesi başlatmak (Yel Teali-i İslam Cemiyeti).
Teali-i İslam Cemiyeti; birinci grup içinde değerlendirilmekte olup, İstiklal mücadelesine zarar verecek faaliyetlerde bulunanlar arasındadır (Demir 5). Cemiyetin asıl başlangıcı İttihat ve Terakki Partisine muhalefet etmek amacıyla 15 Şubat 1335/1919 tarihinde Vefâ’da Molla Hüsrev Mahallesi’nde Şehzâde Cami’i sokağında 1 numaralı evde kurulmuş olan Cemiyet-i Müderrisin (Medrese Öğretmenleri Derneği)’dir (Afacan 20; Yel Teali-i İslam Cemiyeti).
Cemiyet-i Müderrisin'in kurucuları yalnız dini eğitim ile kurtuluşa ulaşılamayacağını ilim ve fen alanındaki ilerlemelerin de takip edilerek öğretilmesini amaç edinmiş olmalarının yanı sıra her ne olursa olsun siyasetle de uğraşılmayacağına dair karar almışlardır. Ancak o günlerdeki siyasi olayların gelişimi bu prensibin takibine engel olmuştur. Cemiyetin kurucu kadrosu arasında İskilipli Âtıf Hoca, Mustafa Sabri Efendi (sonradan Şeyhülislam), Said Nursi (ilk dönem üyelerinden), Müstakîmzâde İsmail Hakkı ve Hoca Kadri Efendi gibi devrin önemli din âlimleri ve kanaat önderleri bulunmaktaydı. Cemiyetin temel fikri, Osmanlı felaketlerinin kaynağının, dinî otoriteyi zayıflatan ve devleti savaşa sürükleyen İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (İTC) siyasi bid'atları olduğu tezi üzerine kurulmuştur (Hanioğlu 230). Anadolu'daki Millî Mücadele hareketini de, bu İttihatçı geleneğin bir uzantısı olarak görüp reddetmişlerdir. Cemiyetin asıl amacı, halifeliğin ve saltanatın mutlak otoritesini yeniden tesis ederek, Batı medeniyetinin fikrî meydan okumasına "ıslahat-ı dahiliye" (iç reform) ve "medenî tekâmül" (medenî ilerleme) yoluyla cevap vermektir (Demir 10).
Damat Ferit Paşa Hükümeti Erzurum ve Sivas kongrelerine engel olmayınca bu defa da alınan kararların duyurulmasına mani olacak faaliyette bulunmaya başlamıştır. Bunun üzerine Heyet-i Temsiliye de İstanbul Hükümeti ile Anadolu’nun resmi haberleşmesini kesme emrini vermiştir. Sultan Vahdettin bu durumu düzeltebilmek için bir beyanname yayınlamıştır. 20 Eylül 1919 tarihli bu beyannamede; Sultan Vahdettin İzmir’in işgali akabinde meydana gelen hadiseleri gelen telgraflardan öğrendiğini ifade ederek, bu olaylar karşısında büyük üzüntü duyduğunu belirtmektedir (Akşin 160). Söz konusu beyannamede; Temsil Heyetinin almış olduğu “haberleşmenin kesilmesi” kararı eleştirilerek, bunun Avrupa kamuoyunun Osmanlı Devleti hakkında yanlış kanaatlere kapılmasına sebebiyet verdiği, bunun memleketin yüce menfaatlerinin ortadan kalkmasına, yapılması düşünülen seçimlerin gecikmesine sebep olabileceği, tam memleketin sulha götürülmekte olduğu bu günlerde, Heyet-i Mebusan’ın toplanmaması sebebiyle hükümetin müşkül duruma düştüğü ifade edilmektedir.
Sultan Vahdettin’in Damat Ferid Paşa hükümetini destekleyen bu beyannamesi halk arasında Temsil Heyetine karşı tepkilere sebep olmuş ve muhtelif gösteriler meydana gelmiştir. Bu gösterilerin yanı sıra Hürriyet ve İtilaf Fırkası, 3000’i aşkın subay adına Askeri Nigehban Cemiyeti ve Trabzon Adem-i Merkeziyet Cemiyeti, Mütekaidîn-i Askeriye cemiyetlerinin yanı sıra Cemiyet-i Müderrisîn de 26 Eylül 1919’da İttihatçı olarak gördükleri Temsil Heyeti’ni ağır bir şekilde suçlayan bir bildiri yayınlamışlardır (Akşin 162). Cemiyet-i Müderrisi’nin siyasete girmeme kararı bu teşebbüs ile ihlal edilmiş olduğu için üyeler arasında da tartışmalar meydana gelmiş, M. Tâhir Efendi ve Said Nursî başta olmak üzere bazı üyeler istifa etmiştir (Olgun 40). Bu gelişme üzerine yeniden yapılanma kararı veren üyeler, 14 Kasım 1919 tarihinde yaptıkları toplantıda müderrisler haricinde de üye almak kaydıyla “Teali-i İslam Cemiyeti’’ olarak cemiyeti yeniden teşkil etmişlerdir (Afacan 25; Yel Teali-i İslam Cemiyeti).
Teali İslam Cemiyeti’nin Kurucular Kurulu Fâtih Dersiamlarından Abdülfettah, Fâtih Dersiamlarından Geyveli İbrâhim Hakkı, Fâtih Dersiamlarından İskilipli Mehmed Âtıf ve Bâyezid Dersiamlarından Ermenekli Mustafa Safvet Efendiden müteşekkildir. Yönetim Kurulu ise Başkan: Fâtih Dersiamlarından Mustafa Sabri Efendi. Başkan Yardımcısı: Darü’l-Hilâfeti’l-İbtidâ-î Dâhil Medreseleri Umum Müdürü İskilipli Mehmed Âtıf Efendi, Genel Sekreter: Darü’l-Hilâfeti’l-Âliyye İbtidâ-î Dâhil Medreseleri Osmanlı Edebiyatı Müderrisi Ermenekli Mustafa Safvet Efendi olarak belirlenmiştir (Afacan 28 ; Yel Teali-i İslam Cemiyeti).. Cemiyet Üyeleri; Darü’l Hikmeti’l İslâmiye â‘zasından Eşref Efendizâde Şevketî, Darü’l-Hikmeti’l- İslâmiye â‘zasından Said Nursî, Fâtih Dersiamlarından Düzceli Zâhid ve Darü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Sahn Medreseleri Fıkıh Müderrislerinden Seydişehirli Hasan Fehmi, Darü’l-Hilâfeti’l-Aliyye İbtidâ-i Dâhil Medreseleri Mantık Müderrisi Manisalı Mustafa, Fatih Dersiamlarından Âsitâneli Hafız Abdullah ve Dersiamdan Sinoplu Mehmed Emin Efendi’dir. Mustafa Sabri Efendi’nin Dâmat Ferid kabinesinde şeyhülislâm olarak görev alması üzerine boşalan cemiyet başkanlığına daha sonra İskilipli Mehmed Âtıf Efendi seçilmiştir (Demir 8).
Teali-i İslam Cemiyeti ilmî, dinî, sosyal, sağlık ve ekonomik alanlarda faaliyette bulunmayı amaçlamıştır. Yani hem din âlimi yetiştirmeye ve hem de bütün insanların bilmesinde faydalı olan dinî bilgileri yayın yoluyla öğretmeye gayret sarf edeceklerdir. Müslüman halkın iktisadi problemlerini çözümleyerek işsizlere iş bulmaya ve yardım etmeye çalışacaklardır. Aynı zamanda toplumsal ahlâkı bozan kumar, fuhuş vb. muzır şeylerin yasaklanmasına gayret edeceklerdir. Kısaca o günkü ilmiye sınıfının önemli simalarını bünyesinde toplamış olan cemiyet, en ücra köy ve kasabaya kadar yeni okullar ve medreseler açmaktan, sağlık hizmetleri vermeye, camilerde vaazlar vermekten, halka öğüt verici konuşmalar yapmaya kadar değişik çalışmalar gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Teâli-i İslam Cemiyeti’nin faaliyetleri Genel Merkezin faaliyetleri ve Anadolu’daki Şubelerinin faaliyetleri olarak iki ayrı koldan yürütülmüştür (Afacan 35; Yel Teali-i İslam Cemiyeti).
II. Birinci Beyanname (Cemiyet-i Müderrisîn): İttihatçıların ve Millî Mücadele'nin Şeytanlaştırılması
Cemiyet-i Müderrisîn'in ilk beyannamesi, büyük ölçüde bir propagandist ferman niteliğindedir. Anadolu halkına hitaben yazılan bu metin, mevcut felaketlerin müsebbibini İttihatçılar ve onların devamı olarak görülen Millî Mücadele hareketi olarak gösterir. Beyanname, Halife'ye itaati dinî bir vecibe haline getirerek, Kuvâ-yı Millîye'ye karşı mücadeleyi meşrulaştırmayı hedefler (Demir 12).
A. Mağduriyet, İttihatçılık ve Kuvâ-yı Millîye Karşıtlığı
1. Halkın Mağduriyeti ve Huzur Özlemi:
"Ey Anadolu’nun masum ve mazlum ahâlisi! Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin öyle boynunuz bükük tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz?" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
2. İttihatçılığın Bid'at Olarak Tanımlanması:
"Oniki sene evvel 'İttihâd ve Terakki' namıyle memleketimizde bir bid’at çıktı. Selanik dönmeleriyle aslı nesli, mezhep ve meşrebi belirsiz ecnâsı muhtelife türedilerden mürekkep olan bu cemiyet; istibdadı kaldıracağız, meşrutiyet ve hürriyet getireceğiz... diye bizi aldattılar" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
3. Hilafete Yönelik Suçlama:
"Bir 'Otuzbir Mart' desisesiyle Sultan Hamid’i bîgayrihak tahtından indirdiler ve sarayını Bulgar eşkiyasıyla birlikte yağma ettiler. Hatta bu eşkiya ile beraber harem-i hümâyûna kadar girerek oradaki muhadderât-ı muhteremenin üstünü başını aradılar, ziynetlerini soydular" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
4. Ulemaya Yönelik Cinayetler:
"Yine 'Otuzbir Mart' hadisesini bahane ederek Selânik’ten İstanbul’a gelen düzme Hareket Ordusu... din hadimleri olan talebe-i ulûmu, ulemayı sokak ortalarında süngülemişler ve birçok mazlumları darağacına asmışlar ve Fatih camii şerifine kurşun yağdırmışlardır" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
5. Savaşın Kaçınılmaz Mağlubiyeti:
"Halbuki bu kadar fedakârlığa rağmen İngiliz ve Fransız gibi muazzam ve muntazam devletlere karşı bu muharebede katiyen bizim için kazanmak ihtimâli yoktu. Bir taraftan da meydan-ı harblerdeki zayiatımız kadar ve belki daha fazla olarak ahâli açlıktan ve sefaletten zayiat veriyordu" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
6. Yolsuzluk ve Lüks Yaşam Suçlaması:
"Efrâd-ı millet bu hal-i felâket ve sefalette kıvranırken... İttihatçılar İstanbul’da... zevk-ü sefa ile vakit geçiriyor, istediği gibi yiyor, içiyor, beytümâl-i müs-limanden, nafaka-i masuminden para çalıyor, zengin olmaya çalışıyor ve milletin hali pür-melâliyle adeta istihza ediyordu" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
7. Kuvâ-yı Milliye Liderlerinin Aşağılanması:
"Nitekim bu defa da Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliyye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken... zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
8. Hainlerin Vücudunun Ortadan Kaldırılması Çağrısı:
"Yazık, bin kere yazık ki... memleket... milyonlarca evlâdını telef ediyor da Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire gibi beş on şakînin vücudunu ortadan kaldırmak için icap eden küçük fedakârlığı göze al-dıramayarak... selâmete çıkarmak tarikini idrâk edemedi..." (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
9. Direnişin Yunanlılara Fetih Hakkı Kazandırması:
"Düşünmüyorsunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz: hudânegerde sizin yalanlarınızı şahit tutarak işgal ettiği memleketimizde; ... 'böyle emek çektim' diyerek hakk-ı feth davasına kalkar!" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
10. Kuvâ-yı Milliye'nin Yerel Eşkıyalığı:
"Kendi milletimize karşı ecnebi milletlerden hiçbirinin yapmadığı şekavet ve şenaatleri irtikâp edip dururken milleti, eşrafı memleketi, ulemâyı asıp keserek mallarını yağma ederken kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuvâ-yı Milliye namını veriyorsunuz?" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
11. İstanbul'un Kaybedilme Tehdidi:
"Devletler şimdi bize: 'Eğer Anadolu’da Kuvâ-yı Milliyye isyanını devam ettirir ve bastıramazsanız İstanbul’u da elinizden alacağız' diyorlar. Kuvâ-yı Milliyye eşkiyası ise İstanbul’u da elimizden çıkarmak ve memlekete son hizmet şeklinde son ihanetlerini de yapmak için çalışıyorlar" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
12. Âsileri Tedip ve Tenkil Etmenin Farz Olması:
"Eğer bu ateşi kendi kendimize söndüremeyecek... olur isek galip devletler tarafından bildirildiği veçhile Pây-i tahtımızdan, sevgili İstanbul’umuzdan mahrum edileceğimiz gibi Anadolu’nun da ecnebiler tarafından istilâ olunacağı şüphesizdir. Binâenaleyh bu bağileri, bu âsileri mümkün olduğu kadar az zaman zarfında tedip ve tenkil etmek cümlemiz için bir farizedir" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
13. Padişahın Bizzat Orduya Komuta Vaadi:
"ve haber aldığımıza göre halife-i zîşânımız ve sevgili hakanımız efendimiz hazretlerinin de âsileri tedip etmek ve sizin rahatınızı ve saadetinizi temin eylemek için cem’ edilecek kuvvetin başında olarak bizzat oralara geleceklerini sizlere tebşir ederiz" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
14. Fetva ve Fermanın Mutlak Otoritesi:
"Elinize aldığınız fetvâ-i şerif ki Allanın emridir, okuduğunuz hatt-ı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır... siz Allanın emrine halifenin fermanına ittibâen bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
15. İtaatsizliğin Dini Sonucu:
"Korkuyoruz ki sizin bu aklınız, bu gafletiniz körükörüne hâinlere itaatiniz daha pek çok mescitlerimizi ve mabetlerimizi harab eyleyecektir! Askerler! Bu kadar uyuduğunuz artık yeter, bu zâlimlere âlet olduğunuz artık kifayet eyler!" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
16. Nihai Bağlılık Çağrısı:
"Padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet ve şefkat kucağı size açılmıştır. Hepiniz koşunuz, geliniz dünya ve ahiret saadetini ihraz ediniz: İşte size ihtar eyliyoruz. Allahını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin!" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
17. İttihatçıların Geniş Toprak Kayıpları:
"O vakalardan da bu heriflerin maksat ve mahiyetlerini anlamak lâzım gelirdi. Fakat yine anlayamadık. O günden sonra bu eşkiya Devlet-i Osmaniye’nin idaresini ellerine aldılar. Ellerine geçirdikleri devlet ve saltanat-ı Osmaniye’nin hududu Bağdat, Basra, Hicaz, Şam, Halep, Diyarbekir, Musul, Yemen, Erzurum, İzmir, Bosna, Arnavutluk, Edirne, Trablusgarp, Rumeli gibi büyük vilâyetleri ve ülkeleri cami idi" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
18. Balkan Savaşı'nda İhanet İddiası:
"İttihatçılar el altından çalıştılar. Balkan Harbi’ni ihdas ettiler ve Kâmil Paşa hükümetini küçük düşürmek için bu muharebede Osmanlı ordusunun içine girerek Allahtan korkmadan ve vatana acımadan bin türlü yalan dolan, hile ve desiselerle İslâm askerlerinin bozulması için çalıştılar" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
19. Zorbalık ve Sürgün:
"Daha sonra apaçık eşkiya gibi Bâb-ı Âli’yi bastılar. Harbiye nazırı Nâzım Paşa’yı şâir bigünah devlet memurlarını öldürdüler. Ve tekrar hükümete geçerek eski zulüm ve şiddetlerini kat kat ziyadesiyle tekrara başladılar... Vapurlar dolusu binlerce halkı Sinob’a sürdüler" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
20. Seçim Sahtekarlığı:
"Yapılan mebûsân intihâblarında sopayla silâhla halkı tehdit ederek ve bazı yerlerde adam öldürerek milletin reyini cebren istediklerine verdirdiler... hak ve hakikati ketmettiler, millete söylemediler" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
21. Dinî Değerlere Saygısızlık:
"Halbuki millet hâlâ aldanıyor, aldatılıyor, lüzumsuz yere girdiği ve mağlubiyetle çıktığı bir muharebenin ferdasında da aklını başına toplayamıyor! Kendisini hâla aldatmağa çalışan heriflere niçin diyemiyor ki: 'Ey hainler, Ey Allahtan korkmayan ve peygamberden haya etmeyen mahlûklar..." (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
22. Pasif Siyasetin Tek Çözüm Oluşu:
"İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harb-de mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin netâyicine katlanarak telâfisini sabr ü sükûn ve akl ü tedbir dâiresinde izâle etmekten başka çare var mıdır?" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
23. İlahi Lanet:
"Utanmaz hâinler, artık yetişir, yakamızı bırakın: Cenâb-ı Hakk’ın gazap ve laneti sizin üzerine olsun!" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
24. Anarşinin Sonu:
"İyi biliniz ve emin olunuz ki bu hal böyle devam edemez ve memleketin her sancağına ve her bucağına sarmış olan bu ateş-i vahşet ve şekavet böyle sürüp gidemez! vaktimiz pek daraldı..." (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
25. Zorunlu Vücut Kaldırma:
"Siz bu zâlimleri cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Şu alçaklar ve hempaları bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor; bunları vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, Müslümanlık için bir farz olmuştur" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
III. İkinci Beyanname (Teâlî-i İslâm Cemiyeti): Fikrî Dönüşüm, Vazife Anlayışı ve Yabancılarla İlişkiler
Cemiyetin adını Teâlî-i İslâm Cemiyeti olarak değiştirmesiyle yayınlanan ikinci beyanname, daha kuramsal ve felsefî bir zemin üzerine inşa edilmiştir. Metin, İslam'ın vazifesinin kılıçtan kaleme intikal ettiği fikrini işleyerek, Millî Mücadele'yi bu medenî tekâmül idealinden sapma olarak gösterir. Bu beyanname, Cemiyetin siyasi mücadeledeki duruşunu teorik bir zeminle destekleme çabasının ürünüdür (Demir 15).
A. Felsefi/Teolojik Zemin: Vazife ve Medeniyet Arayışı
26. Vazife İfası ve Bekâ (Hayatta Kalma):
"Vücut ve hayat demek laşuurf veya şuuri diğer bir vazife ifası demek olduğu için hilkatte hiçbir mevcut, hiçbir uzuv yoktur ki bir vazifesi bulunmasın. Vazifesi hitam bulmuş ve aheng-i kainatta kendisine hiçbir ihtiyaç kalmamış olan mevcudiyetler mahkûmu inkırazdırlar" (Tunaya 392-394).
27. Miras Yemeye Karşı Vazife İdrakı:
"Yalnız mazinin mirasını istihkâk etmek, eslâf-ı ahyarın temasil-i mesaileri olan hazain-i irsiyeyi tahlilhane-i teşehhide eritmek sevdasından başka emel taşımayanlar cihanın mastaba-i sefaletinde sürüne sürüne can verirler ve halefleri olmak bedbahtlığında bulunanların da ilelebed lânetlerine mazhar olurlar" (Tunaya 392-394).
28. Yok Oluş Tehdidi ve Kutsal Hitap:
"şayet vazife-i nedeniye ve siyasiyelerini güzelce idrak ve tesbit edemezlerse hudanegerde: 'Inne yeşa yezhehihüküm eyyühennas veyete biahirin' hitab-ı kibriyasinın pis-i celâlinde eriyip gideceklerine kani olmalıdırlar" (Tunaya 392-394).
29. İslam'ın Vazifesinin Tamamlanmamış Olması:
"hayat-ı insaniyede bir madelet-i fazıla-i içtimaiyc ve yeryüzünde bir selârnet-i Amrne-i şamile tesis etmek üzere doğmuş olan mihr-i münir-i İslâm gaye-i maneviyesine ermiş ve inkişalını ikmal ve itmam etmiş değildir" (Tunaya 392-394).
30. Vazifenin Kılıçtan Kaleme İntikali:
"Vazife-i Islami yalnız kılıç kullanmak zannedenler çok yanılmışlardır" (Tunaya 392-394).
31. İslam'ın İtidal (Vasat) Esası:
"İslâmiyet şeriat-ı samiyesini öyle bir vasat-ı adl üzere tesis etmişti ki... ne ifrat ve ne de tefrite mahal kalmayacaktı" (Tunaya 392-394).
32. Cengizler ve Haçlılara Karşı Manevi Üstünlük:
"Müslümanlar ne Cengizlerin gayr-i medenî kuvvetiyle ve ne de Haçlıların mezelletiyle idare edilemezdi" (Tunaya 392-394).
33. Fetih Mefküresinin Sonu:
"Hazreti peygamberin Müslümanlara telkin buyurduğu mefküre-i fütuhatın muntehası feth-i Kostantiniye idi." Dolayısıyla "vazife-i Islâmiye cihad-ı asgardan cihad-ı ekbere yani kılıçtan kaleme intikal etmek lâzımgeliyordu" (Tunaya 392-394).
34. İç Islahatın Zorunluluğu:
"Mutemadiyen ıslahat-ı dahiliye ve tekemmülat-ı medeniye ile uğraşacak... madelet1 fazila-ı içtimaiyenin takririyle saadet-i beşeriyenin teminine sarf-ı makderet olunacak zaman gelmisti" (Tunaya 392-394).
35. Kılıç Önceliği Hatası:
"Osmanlılar bu gune kadar vazıle-ı musellahanın daima ruçhanı hissini taşıyor gibi gorunduler ve binnetice bir gun geldi ki âlem-i Islâm garbin sebk-i medeni ve sıyasisini kabul etmek mecburiyetinde kaldı" (Tunaya 392-394).
B. Devlet Aleyhine İşler ve Kuvâ-yı Millîye Karşıtlığı
36. Ruh ve Maneviyetin Çarpıtılması:
"Ruh ve maneviyatımızı asırlarca evvelki ma’şukların sevdalarıyla boğmaya ve zehirlemeye çalışmak artık mümkün değildir. Çünkü vazife-i Islâmiye ve gayemiz değişmiştir" (Tunaya 392-394).
37. Cihad İlanı Mürailiği:
"İttihatçılar, harbi umumi içinde garbin karşısında muvaffak olamayacağını bildiği halde, cihad ilânı mürailiğine kadar cüret gösterdiler" (Tunaya 392-394).
38. Rasyonel Siyasetin Engellenmesi:
"mevki-i iktidara gelen hükümetlere tali-i nâsazı mağlubiyetin icap ettiği tarz-ı siyaseti tatbik ettirmemek için her türlü mevani ve müşkülâtı ihdasa çalıştılar" (Tunaya 392-394).
39. İç Düşmanların Aşırı Zulmü:
"dünyada görülmedik, işitilmedik fecayi ve mezalim ika eylediler, memlekete harici düşmanların yapmak istemeyeceği fenalıkları yaptılar" (Tunaya 392-394).
C. Yabancılarla İşbirliği İddiaları ve Siyasi Çözüm (Sevr'in Kabulü)
40. Ehven-i Şerreyn (İki Kötüden Hafif Olanı) Kaidesi:
"Hükümet-i Osmaniye şeriat-ı İslâmiye'nin (ehven-i serreyn ihtiyar olunur) kaidesine tevfikan imza kararını verdi." Antlaşmayı kabul etmenin amacı, Hilafet makamını kurtarmaktır: "kabul ve imza ederek Istanbul ve makam-ı hilâfet ile beraber ṣecere-i devletin kokunu kurtarmak" (Tunaya 392-394).
41. Asıl Vazife: Asayiş ve Medeni Tekamül:
"Devlet ve milletin menfaat-ı hayatiyesi ve ılk vazifesi, kuva-yı bağiyenin fesadını izale ve memleketm asayisini temin ederek İslâm'ın icabat-ı haliye ve gaye-i ahlâkiyesiyle mütenasip müntazam ve mustakim bir idare tesisine çalışmak..." (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Teâlî-i İslâm Cemiyeti İkinci Beyannamesi";Tunaya 392-394).
42. Batı'nın Dehasını Takip:
"bugünkü galip silahların arkasında cesaret-i cahilane degil deha-i medeniyet gizleniyor. Saadet-i Müslimini temin etmek isteyenler o silahlardan evvel o dehalarla hem'inan olmak lüzumunu hatırlarından çıkarmamak iktiza eder" (Tunaya 392-394).
43. Asilerin Tenkili için Hazırlık:
"Anadolu’daki âsilerin fesadını izale ve memleketin bakiyetüs süyufunu hüsnü idare etmek ve âlem-i medeniyetin müsafaasını celbe çalışmak en acil vazifemiz olacaktır" (Tunaya 392-394).
44. İslamiyetin Medeni Vazifesi:
"vazife-i Islâmiyenin esasını teşkil eden ıslahat-ı dahiliye ve tekemmülât-ı medeniyedir" (Tunaya 392-394).
45. Hilafet Sembolü:
"Hilâfet-i İslâmiyenin nam ve şanının muhafazası ise en birinci farz-ı kifâyelerden sayılmak lâzım gelecektir" (Tunaya 392-394).
46. Siyasi Çözümün Tek Kurtuluş Yolu Oluşu:
"Bu gidişat karşısında memleketin ve milletin saadeti ve selameti ancak tarz-ı siyasetin icabatını yerine getirmekle mümkün olacaktır" (Tunaya 392-394).
47. Müslümanların Yeni İdealist Sloganı:
"Artık şiar-ı hayatımız ve mefkûre-i mukaddesemiz: vazife-i islâmiyemiz ıslahât-ı dahiliyedir! olmalıdır" (Tunaya 392-394).
48. Ruhani Üstünlüğün Kaybı:
"Ruhaniyet-i İslâmiye asrın icabatına ve fennin usûllerine tevfikan bir suret-i tatbikiye bulamamış olan bir kutsiyet-i maneviye buhranı yaşıyor" (Tunaya 392-394).
49. İstikbalin İnşası:
"İstikbâl, cihan-ı İslâm’ın medeniyet ve siyasetini asrın icabatına tevfikan tanzim ve tesis etmesine bağlıdır" (Tunaya 392-394).
50. Zaferin Koşulu:
"Müslümanların zaferi, kılıçtan ziyade, ilim, fen ve medeniyetin tefekkür ve icraatına bağlıdır" (Tunaya 392-394).
IV. İdeolojik Temellerin Derinleştirilmesi: Ulema, Hilafet ve Siyasi Meşruiyet
Cemiyet-i Müderrisin/Teâlî-i İslâm Cemiyeti'nin fikrî yapısı, geleneksel İslam Hukuku'nun (Fıkıh) siyasi ve sosyolojik yorumlarına dayanmaktadır (Demir 18). Cemiyetin kurucu uleması için, devletin ve toplumun yegâne meşruiyet kaynağı, mutlak itaati gerektiren Hilafet Makamı'dır (Makam-ı Hilâfet). Bu bağlamda, Anadolu'daki Millî Mücadele hareketi, Şer'i Hukuk'a göre en ağır suçlardan biri olan "Bağy" (devlet reisine karşı isyan) kategorisinde değerlendirilmiştir (Afacan 55; Yel Teali-i İslam Cemiyeti).
A. Bağy Hukuku ve Kuvâ-yı Millîye'nin Gayrimeşruiyeti
İslam hukukunda Bağy hükmü, meşru devlet otoritesine (Halife) karşı ayaklanan ve "bağiler" (isyancılar) olarak adlandırılan grupları hedef alır. Cemiyet, Kuvâ-yı Millîye'yi tam olarak bu sınıfa sokarak, onlara karşı yürütülen mücadelenin basit bir siyasi çatışma değil, "tedip ve tenkil" (terbiye etme ve ortadan kaldırma) gerektiren farz-ı kifâye (toplumsal zorunluluk) bir eylem olduğunu savunmuştur. Bu hukuki tasnif, beyannamelerde açıkça görülür: "Binâenaleyh bu bağileri, bu âsileri mümkün olduğu kadar az zaman zarfında tedip ve tenkil etmek cümlemiz için bir farizedir" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
Cemiyetin fikriyatına göre, Bağy'in varlığı, devletin en temel vazifesi olan asayişi (nizâm-ı âlem) tehdit etmektedir. Bu tehdit, harici düşman tehdidinden dahi önce ele alınması gereken iç tehlike olarak görülür. Dolayısıyla, düşmanla savaşmak yerine, önceliği iç isyanı bastırmaya (Kuvâ-yı Millîye'yi hedef almaya) vermek, Şer'i Siyasetin gereğidir: "Devlet ve milletin menfaat-ı hayatiyesi ve ılk vazifesi, kuva-yı bağiyenin fesadını izale ve memleketm asayisini temin ederek İslâm'ın icabat-ı haliye ve gaye-i ahlâkiyesiyle mütenasip müntazam ve mustakim bir idare tesisine çalışmak..." (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Teâlî-i İslâm Cemiyeti İkinci Beyannamesi";Tunaya 392-394).
B. Ulemanın Kurucu Misyonu ve İttihatçılığın Reddi
Cemiyetin kurucularının müderris ve ulema sınıfından gelmesi, cemiyetin siyasi projesine dinî bir meşruiyet yüklemiştir. Onların gözünde, İttihatçılık, ulemanın toplumsal otoritesini sarsan, şahsi menfaatler ve akıldışı maceracılık üzerine kurulu bir "Bid'at" (dinde sonradan çıkan sapkınlık) idi: "O vakalardan da bu heriflerin maksat ve mahiyetlerini anlamak lâzım gelirdi... Bu eşkiya Devlet-i Osmaniye’nin idaresini ellerine aldılar... İslâm askerlerinin bozulması için çalıştılar" (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi").
Cemiyet, kendisini, bu İttihatçı geleneğin hem siyaseten hem de ahlaken yozlaşmış mirasını reddeden, Hilafet'in kadim meşruiyetini yeniden tesis edecek yegâne zümre olarak konumlandırmıştır (Hanioğlu 245). Hilafet makamının korunması, sadece siyasi bir tercih değil, aynı zamanda İslâm ümmetinin manevi varlığının (bünye-i hilâleti seniye-i İslâmiye) devamının şartı olarak ele alınmıştır.
V. Teâli-i İslâm Cemiyeti'nin Siyasi Faaliyetleri ve Millî Mücadele'ye Karşı Tavrı
Teali-i İslâm Cemiyeti Genel Merkezinin Faaliyetleri, Cemiyetin kuruluş amaçları doğrultusunda hareket etmekle birlikte, zaman zaman da tüzük dışı siyasi faaliyetlerde bulunduğu görülmektedir.
A. Genel Merkez Faaliyetleri ve Siyasi Çözüm Arayışları
Teali-i İslâm Cemiyeti Genel Merkezi, Millî Mücadele aleyhine yürütülen propagandaların yanı sıra, İstanbul'daki siyasi ortamda çeşitli hamlelerde bulunmuştur:
1. İtilaf Kuvvetlerine Muhtıra: İtilaf Kuvvetlerine hitaben muhtıra yayınlanmıştır. İstanbul’un İtilaf Kuvvetleri tarafından, 16 Mart 1920’de resmi olarak işgalinden yaklaşık bir ay kadar önce İtilaf Devletleri temsilcilerine verilen muhtırada, İstanbul’un “Makkar-ı Hilâfet ve Saltanat” olduğu ve öyle kalması gerektiği ifade edilmektedir (Afacan 78; Yel Teali-i İslam Cemiyeti). Bu muhtıranın zamanlaması son derece önemli olup, İtilaf Devletlerinin Londra’da yaptıkları barış görüşmelerinde İstanbul’un geleceği ile ilgili ciddi tartışmaların yapıldığı bir zamana denk gelmektedir. Teali İslam Cemiyeti bu görüşmelerden sızan duyumlara dayanarak İstanbul’un Osmanlı Devletinden alınması ihtimaline karşı tedbir almaya çalışmaktadır.
2. Bolşeviklik Aleyhindeki Beyanname: Bolşeviklik aleyhinde bir beyanname yayınlamıştır. Teali İslam Cemiyetinin bir diğer faaliyeti de Müslümanlık ve Bolşevizm Beyannamesi yayınlamasıdır. İngilizler, Bolşeviklik fikrinin İslâm’a aykırı olduğuna dair fetva almak amacıyla şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’ye müracaat etmişler ve bu fetvaya karşılık padişah başkanlığında İslâm âleminden gelecek murahhasların oluşturacağı bir Hilâfet Meclisi toplanmasını teklif etmişlerdir. İngilizler, böylece Bolşevikliğin Asya milletleri arasında yayılmasını engelleyerek, Asya ve Hindistan sömürgelerindeki menfaatlerinin önünün kesilmesine engel olmayı amaçlamaktadırlar. Ayrıca kendi kontrolleri altında bir hilâfet kurumu vasıtası ile Asya Müslümanları arasında hızla yayılmakta olan Bolşeviklik fikrine karşı da mücadele edebileceklerdir. Böyle bir fetva yayınlanmasının sonunda gerçekleşecek “Hilâfet meclisi” ise Sultan Vahdettin’e birçok faydalar sağlayacak olup, her şeyden önce Anadolu’da başlamış olan Kuvvâ-yı Milliye Hareketinin Rusya’daki Bolşeviklerle yakınlık kurmasıyla maddî yönden olduğu kadar, propaganda açısından da destek sağlaması ve güçlenmesi engellenebilecektir. İkinci olarak da İstanbul’un giderek zayıflamaya başlayan otoritesi, toplanacak olan Hilâfet meclisi ile tekrar tesis edilebilecektir (Akşin 190).
B. Kuvvâ-yı Milliye Aleyhine Beyannâmeler ve İç İsyanlar
Teali-i İslâm Cemiyeti kayıtsız şartsız halifeye bağlılığı, zaman zaman İstanbul Hükümeti emrinde hareket etme şeklinde uygulamıştır. Bunu daha çok fikri mücadele ve propaganda faaliyetleri olarak yerine getirmiş, İstiklâl Savaşında en fazla gerekli olan birlik ve dayanışmaya ciddi olarak zarar vermiştir. İstanbul ile Ankara arasında tercih yapma hususunda zaten kararsız kalmış olan Anadolu insanını oldukça zor durumda bırakmıştır. Mustafa Kemâl Paşa Cephede Yunan işgalcileri ile mücadele eden kuvvâ-yı Milliye birliklerini, iç isyanlarda görevlendirmek zorunda kalmış, bu şekilde yaklaşık bir yıllık Anadolu’nun kurtarılması için kullanılacak olan kıymetli bir süre boşa geçirilmiştir (Cebesoy 150).
1. Cemiyet Adına Beyannamenin Dağıtılması: Anadolu Hareketi aleyhine (Cemiyet adına) yazılan bir beyanname Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya dağıtılmıştır. 1920 senesi Ağustos’unda Damat Ferit Paşa Hükümeti, devrin Şeyhülislamı Dürrizâde Abdullah Efendiye yayınlatmış oldukları fetvalara karşılık olarak, Börekçizade Rıfat Efendi ve Anadolu’daki birçok din âliminin vermiş olduğu karşı fetvaya cevabi yeni bir beyannâmeye ihtiyaç duymuş ve çözüm olarak Teali İslam Cemiyeti adına Anadolu’daki İstiklâl Savaşı aleyhine bir beyannâme yayınlanması kararı alınmıştır. Durumu öğrenen Cemiyet Başkanı İskilipli Mehmet Atıf Efendi, Tahirü’l-Mevlevî ile birlikte yeni şeyhülüslam Mustafa Sabri Efendi ile görüşerek, “Teâli-i İslâm, siyâsi değil, ilmî ve dinî bir cemiyettir. Biz hükümetin işine karışmayacağımız gibi hükümette bizi karıştırmasın.” diyerek karara itiraz etmişlerdir (Olgun 85). Ancak Mustafa Sabri Efendi, ilmi bir cemiyet tarafından yazılmış bir beyannâme ile halkın fikrinin düzeltilmesi gerektiğine inanmaktadır.
“T. Mevlevî: Efendi Hazretleri! Teâli-i İslâm buyurduğunuz gibi ehliyetli bir cemiyet ise ilk önce azanın re’yi alınmak ve rızası sağlanmak lazım gelirdi. Yok… öyle değil de her teklife kavuk sallayacak bir güruh ise böyle dalkavuk alayının beyanatı da bir tesir husule getirmez …”
diyerek oylama istemiştir. Şeyhülislâm üyelerinin çoğunluğu medreselerde görevli hocalar olan Teali İslâm Cemiyeti bünyesinde yapılacak bir oylamada nasıl olsa teklifi kabul edilir düşüncesi ile bu isteği kabul etmiştir. Ancak, Meşihat Mektupçusu ve Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendinin damadı Bergamalı Zeki Efendinin: …beyannamenin mutlaka mühürlenmesi lazım geldiğini aksi takdirde bu durumun vatana hıyanet sayılacağını ifade etmiş olmalarına rağmen yapılan, oylama sonucunda beş kişi ret, beş kişi de kabul oyu vermiştir. Cemiyet başkanı İskilipli Atıf Efendinin de ret oyu kullanması ile beyannâmenin Teali İslam Cemiyeti adıyla mühürlenmesi reddedilmiştir (Olgun 88). Zeki Efendinin oylama esnasında ret oyu verenlere: “-Siz kabul etseniz de etmeseniz de Hükümet bu beyannameyi Anadolu’ya gönderecek” demesi, İstanbul Hükümeti’nin bu husustaki yaptırımcı tavrını açık olarak göstermektedir. Hükümetin aldığı bu kararı müteakiben cemiyet üyelerinin bütün muhalefetine rağmen Teali-i İslâm Cemiyeti adına Yunan uçakları ile Anadolu’da muhtelif bölgelere TBMM aleyhinde beyannâmeler atılmıştır (Yel Teali-i İslam Cemiyeti).
2. Beyannamenin İçeriği ve Etkisi: Söz konusu beyannâmede, ülkenin içine düştüğü durum İstanbul Hükümeti gözüyle anlatılarak, Anadolu insanının daha önceden gayet mutlu ve müreffeh yaşadığı, İttihat ve Terakki Cemiyeti gibi bid’at bir grubun ülkede iktidarı ele geçirmesi ile bu güzel talihinin değişmiş olduğu ifade edilerek, İttihatçıların maceracı ruhlarıyla ülkeyi savaştan savaşa sürüklemiş oldukları iddia edilmektedir. 31 Mart Vakası ve II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesi, Balkan savaşı ve yenilgileri de İttihatçıların hataları arasında zikredilmektedir (Teâlî-i İslâm Cemiyeti, "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi"). İttihat ve Terakki Partisi, Osmanlı Devleti’ni 1. Dünya Savaşı’na sokarak, sınırlarının Bağdat’tan Arnavutluk’a Yemen’den Karadeniz’e kadar kaybedilmesinden de sorumludur. Yine beyannâmeye göre; tam savaşı kaybetmiş ve yeni bir barış imzalamış olmanın gereği olarak(Sevr Antlaşması) huzur bulunacakken, milletle hiç bir ilgileri olmayan ve İttihatçı oldukları bilinen Mustafa Kemal ve arkadaşları kendilerini Kuvvâ-yı Milliye olarak isimlendirip ortaya çıkmışlardır. Anadolu halkına hitap eden ve Mustafa Kemal Paşa ve kadrosuna, Kuvvâ-yı Milliyeye çok ağır ifadelerin yer aldığı bu beyanname Teali İslâm Cemiyeti tarafından tekzip edilmesine rağmen, halk arasında TBMM’ye karşı iç isyanların çıkmasına sebebiyet vermiştir (Mustafa Kemal 380). Her ne kadar bu hadiseyi müteakiben Teali İslâm Cemiyeti, beyannâme ile bir ilgilerinin olmadığı hususunda gazetelerde tekzip yayınlatmış olsa da sonuç değişmemiştir. Bu hadiseden kısa bir müddet sonra cemiyet yönetimine Hürriyet ve İtilaf Partisi mensuplarının hâkim olması üzerine T. Mevlevî ve İskilipli Atıf Efendi yönetim dışı kalmış ve cemiyetle ilişkileri tamamen kesilmiştir (Olgun 90; Tunaya 392-394; Yel Teali-i İslam Cemiyeti).).
C. Anadolu Şubeleri ve İç İsyanlara Etkisi
Anadolu’daki İstiklâl Mücadelesine ve de TBMM’ye karşı meydana gelen isyanlarda etkili olması sebebiyle Teali İslâm Cemiyeti’nin Anadolu’daki Şubeleri ve Faaliyetlerinin üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir. Cemiyet, kuruluş amaçları doğrultusunda Tekfurdağı, Isparta, İskilip, Kastamonu, Çal, Manisa, Eskişehir, Bursa, Çorum, Ödemiş, Konya, Uşak, Merzifon, Çankırı, Yenişehir, Karahisar-ı Sahip, Kütahya ve Bolu’da şubeler açmıştır. Muğla, Sungurlu, Boyabat, Bandırma, Kirmasti, Düzce, Beyşehri, Sinop, Sivas, Kayseri, Amasya, Nevşehir, Bolvadin ve Maraş’ta da yeni şubeler açma kararındadır. Ancak cemiyetin İstanbul Hükümeti ve padişah taraftarlığı yaparken, Millî Mücadeleye karşı olumsuz tavır alması, Temsil Heyeti Başkanı olan Mustafa Kemal Paşayı rahatsız etmiştir. Mustafa Kemal Paşa 12 Şubat 1920’de, Konya’daki 12. Kolordu Komutanlığına çektiği telgrafta bu konuya temas ederek, “vatanın bu bahtsız gününde millet fertlerinin birleştirilmesinin önemli olduğu ve bunun dışındaki hareketlerin millî birliği bozup ayrılma ve parçalanmaya sebep olacağını belirtmiştir” (Mustafa Kemal 290). Mustafa Kemal Paşa’ya göre bunun önlenmesi için, “her ne ad ile olursa olsun milletin birlik ve düşüncesini bozan bu gibi din ve siyaset perdesi altında kurulan ve de ilerde kurulması düşünülen bütün olumsuz hareketlerin derhal genişleme ve kurulmasına” engel olunması gerekmektedir. Mustafa Kemal, milletin birleşmeye muhtaç olduğunu belirterek, bunun dışındaki her hareketin “Hıyanet-i Vataniye” kabul edileceğini ve derhal yok edilmesi gerektiği kanaatindedir. Mustafa Kemal Paşanın bu husustaki kanaatleri Cemiyetin daha sonra istemese de zorla iştirak ettirileceği Anadolu’da beyannâmeler atılması şeklindeki faaliyetleriyle daha da güçlenmiş olmalıdır.
1920 yılının Mart ayı başlarında İngilizler, Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve Nigehban Cemiyeti ile bir anlaşma yapmış ve Boğazlardaki hâkimiyetlerini temin için tedbirler almaya çalışmıştır. Bu amaçla, Kuvvâ-yı Milliye’ye tâbi Anadolu toprakları ile İstanbul arasında tampon bir bölge teşkil etmek üzere Ankara’ya muhalif Cemiyet-i Ahmediye adında yeni bir cemiyet teşkiline teşebbüs etmişlerdir. Kurulan bu cemiyet daha sonra Teali İslâm Cemiyeti ile birleşmiş ve Kuvvâ-yı Milliye aleyhinde gösteriler düzenlemeye devam etmiştir. Bu faaliyetler özellikle de bütün engelleme çabalarına karşı Ankara’da TBMM’nin açılmasını müteakiben daha da artmıştır (Akşin 210). İngilizlerin ve İstanbul Hükümetinin kışkırtmaları ile Anadolu’daki isyanlar artarak devam etmiştir.
Konya İsyanları: TBMM’ye bağlı askeri birlikler 5 Mayıs 1920 tarihinde Teali İslâm Cemiyeti’nin mensuplarından bir kısmını yakalamışlardır. Buna tepki olarak 6 Mayıs 1920 tarihinde yakalananların yakınları ile cemiyet taraftarlarının Konya’nın dışında toplanarak, şehri basmaya kalkışacakları haberi üzerine, M. Kemal Paşanın bu husustaki uyarısı gereğince teyakkuz halinde bulunan yetkililer daha şehre girmeden isyan etmek isteyenleri dağıtmışlar, çoğunu da tutuklamışlardır. Bu isyanı teşvik edenlerden bir kısmı daha sonra divan-ı harpte yargılanmıştır (Özçelik 55). Teali-i İslâm Cemiyeti mensupları, bu şekilde ilk isyan girişimi püskürtülmüş olsa da 1920 Haziran ve Eylül aylarında güneyde Millî Aşireti isyanının çıkmasını müteakiben, Konya’daki bütün muhalif gruplarla beraber tekrar isyan etmiştir. İkinci kez de aynı şekilde bastırılan ve başarıya ulaşamayan bu isyanın başarılması halinde Haziran ayı ile birlikte taarruz ve ilerleme aşamasına girmiş olan Yunan askeri birliklerine karşı savaşan kuvvâ-yı milliye birlikleri çok zor durumda kalabilecektir. Ancak düşünüldüğü gibi olmamış, zaten kısa bir süre sonra da Ali Fuat Paşa kumandanlığında Batı cephesi düzenli ordu teşkili gerçekleşmiştir (Cebesoy 180;Yel Teali-i İslam Cemiyeti).).
VI. Kapsamlı Sonuç: Cemiyetin Fikriyatının Değerlendirilmesi ve Nihai Tasfiyesi
Teali-i İslâm Cemiyeti’nin zarar veren düşünceleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasından sonra da devam etmiş olup, bunlar içinde 1925 Şapka Olayları ve Teali İslâm Cemiyeti Mensuplarının Yargılanması ayrı bir öneme haizdir.
A. Şapka Olayları ve Cemiyet Mensuplarının Yargılanması (1925)
Cumhuriyetin ilanını müteakiben Anadolu’daki muhalif grupların yeniden harekete geçtikleri görülmektedir. İnkılâplar belli kesimlerde rahatsızlığa sebebiyet vermiş olup, özellikle de şapka inkılâbı muhafazakâr kesimlerde direnişle karşılaşmıştır. Başlangıçta şapka giymeye tepki şeklinde başlayan bu direnişler, zaman içinde örgütlü hale gelmeye başlamıştır. Bu tepkiler, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve inkılâpları ortadan kaldırmaya dönük bir isyan olarak görüldüğü için takibatlar başlatılmıştır (Özçelik 120).
Bu direnme hadiselerinden birisi de 1925 Ocak ayı içinde, Erzurum’da meydana gelmiştir. Bir pazar günü okunan mevlitten sonra hocaların yapmış oldukları yürüyüşe halkın da katılmasıyla olay büyümüştür. Yapılan tahkikat neticesinde bu harekete “Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti” ile “Teâli-i İslâm Cemiyeti” mensuplarının karıştıkları tespit edilmiştir. Aynı şekilde Rize’de ve Giresun’da da şapka giymeye tepkilerden meydana gelmiş olan hadiselerde göstericiler, Trabzon ve Erzurum ahalisi ile Ankara’daki bir takım dindar paşaların da kendileriyle beraber olduklarını iddia etmişlerdir.
Bu hadiseler karşısında İstiklâl Mahkemesi Erzurum, Rize ve Giresun’a giderek birçok kişiyi tutuklamışlardır. Daha sonra da hadiselerin cereyan ettiği bölgelerdeki sanıkların evlerinde yapılan aramalarda İskilipli Mehmet Atıf Efendinin şapka inkılâbından iki yıl kadar önce yazmış olduğu “Frenk mukallitliği ve Şapka” isimli risalesinin bulunması ve de olaylara karışanlar arasında Teali İslâm Cemiyeti mensuplarının da olması sebebiyle, Teali İslâm Cemiyeti genel merkez yöneticilerini de tutuklamak ve yargılamak üzere İstanbul’a gitmişlerdir (Afacan 150; Yel Teali-i İslam Cemiyeti). Ancak cemiyetin merkez teşkilatı mensupları İstiklâl Mahkemesi heyeti daha İstanbul’a gelmeden önce tutuklanmışlardır. 21 Şubat 1925’de İstiklâl Mahkemesi heyeti daha önceden alınmış ifadeleri gözden geçirerek tutuklulardan bir kısmını serbest bırakırken, suçlu olduğu düşünülenleri yargılanmak üzere Ankara’ya göndermiştir (Özçelik 125).
B. İskilipli Atıf Hoca'nın Yargılanması ve İdam Gerekçesi
Ankara İstiklâl Mahkemesinde yapılan uzun yargılamalarda ve gerekse de savcının hazırlamış olduğu iddianamede ve mahkeme heyetinin vermiş olduğu karar metinlerinde Teali İslâm Cemiyeti ile şapka isyanlarının irtibatlandırılmış olduğu görülmektedir. İstiklal Mahkemesi heyeti yalnız şapka isyanlarını yargılamak amacında olmayıp, Teali İslâm Cemiyeti’ni ve mütareke döneminde yapmış oldukları faaliyetleri de yargılamak niyetindedir (Özçelik 130). İskilipli Atıf Efendi özellikle Agustos 1920 Beyannamesinin Anadolu’daki isyanların çıkışındaki meydana getirdiği tahribat sebebiyle İstiklâl mahkemesi tarafından ciddi olarak suçlanmaktadır.
“Mahkeme, Teali İslâm Cemiyetinin, beyannamenin Anadolu’ya atıldığının gazetelerde duyurulmasının akabinde yayınlamış olduğu tekzibi kabul etmemiş ve olayın seyrinden ziyade Anadolu halkı arasında meydana getirdiği yıkıcı tesir göz önüne alınmıştır. İstiklâli için mücadele eden Anadolu köylerine atılan bu beyannamelerin yeniliğe ve Cumhuriyete düşman bir zihniyetin ürünü olduğu ve İskilipli Mehmet Atıf’ın “inkılâp ruhuyla, çağın ruhuyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ruhuyla hiç bir zaman bağdaşmayacak bir kişi” olduğu iddiasıyla tekzip yayınlamanın yalnızca bir aldatmacadan ibaret olduğu belirtilmiştir” (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
İskilipli Mehmet Atıf Efendi, yargılanması esnasında, hazırlanan beyannamenin İngiliz uçaklarıyla atılmasından sorumlu olmadığı gibi, sonrasında cemiyetle alakasını kesmiş olduğunu ifade etmişse de bu savunma berat etmesine yetmemiştir.
Mahkeme Kararına Göre İdam Gerekçesi
Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin 3 Şubat 1926 tarihli gerekçeli kararı, İskilipli Atıf Hoca'nın sadece Şapka Kanunu'na karşı bir risale yayınlaması nedeniyle değil, aynı zamanda Millî Mücadele aleyhindeki geçmiş faaliyetleri ve Cumhuriyet rejimine karşı süregelen muhalif tutumu nedeniyle cezalandırıldığını açıkça ortaya koymaktadır (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
1. Halkı İsyan ve İrticaa Teşvik:
“Hoca Atıf Efendinin Türkiye Cumhuriyeti’nin yenilik ve ilerlemeye doğru attığı adımlara mani olmak ve halkı isyan ve irticaa teşvik etmek kastıyla İstanbul’da 1924 sonlarında Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı risale yayınladığı...” Bu, temel suçlamayı oluşturur ve Hoca'nın amacının, salt hukuki bir görüş bildirmek değil, rejimi devirmeye yönelik bir eylem olduğu varsayılır (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
2. Risalenin Kanunsuz Dağıtımı:
“...mezkûr risalenin toplatılmasının ve dağıtılmasının yasaklanmasının İstanbul’a bildirildiği ve kitapların bir miktarına el konulduğu hâlde, emrin uygulanışı tarihinden bir müddet sonra adı geçen risalenin isyanın çıktığı mıntıkalarda yapılan aramalarda elde edilmesi...” Yasağa rağmen kitabın isyan bölgelerinde bulunması, organize bir suç teşkilatının kanıtı olarak kabul edilmiştir (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
3. Risalenin Tahrik Edici Vasıta Oluşu:
“...yapılan tahkikatta adı geçen eserin masum halkın fikirlerini iğfal ve irticaa teşvik maksadıyla Anadolu’nun içlerine ve bilhassa doğu vilayetlerine ücretsiz olarak gönderildiği ve risalenin basımı ve dağıtımı hükümetçe men edildiği halde basımı ve dağıtımı için gayretler gösterildiği çeşitli bölgelerdeki isyanın çıkışında amil ve en mühim tahrik vasıtası olduğu...” Risale, Şapka Kanunu'na karşı çıkan isyanların çıkışındaki ana tahrik edici sebep olarak nitelenmiştir (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
4. Geçmişteki Siyasi Faaliyetler (31 Mart ve Mahmut Şevket Paşa Suçlaması):
“...geçmiş hayatı itibarıyla de 31 Mart irtica hadisesinde ve Mahmut Şevket Paşa merhumun katledilmesinde de alakadar bulunduğundan çeşitli suçlar ile cezaya çarptırıldığı...” Mahkeme, mütareke dönemi ve öncesi siyasi suçlamaları da idam kararına ek gerekçe olarak dahil etmiştir (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
5. Millî Mücadele Aleyhine Propaganda:
“...bundan başka Millî Mücadelenin en buhranlı zamanında Anadolu içlerine doğru uzanmış olan işgal ordusuna mukavemet edilmemesi hususunda başkanlığını yaptığı Teali İslâm Cemiyeti adına düzenlediği beyannameleri sonradan aldığı çeşitli inkâr tertiplerine rağmen Yunan tayyareleriyle istiklâli ve hayat hakkı için mücadele eden Anadolu köylerine attırdığı...” Ağustos 1920 Beyannamesi olayı, Atıf Hoca'nın vatana ihanetinin temel dayanağı olarak kabul edilmiştir (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
6. Cumhuriyete Daimi Düşmanlık:
“...ve yeniliğe ve Cumhuriyete daimi bir düşman vaziyeti almış olan adı geçen kişinin son isyan hâdisesi ile maddeten ve manen alâkadar bulunduğu bir çok delil ile anlaşıldığından...” Bu alıntı, yargılamanın temelinde, Hoca'nın rejime karşı sürekli ve ideolojik muhalefetinin cezalandırılması yattığını gösterir (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
7. Hukuki Uygulama (Müşterek Suç):
“...bu hareketin karşılığı olan Kanun-ı Cezâ-yı Umumînin 45. Maddesinin; “Her biri cürümün husulü maksadıyla ef’âlimiz buradan beri ya bir kaçını icra eylerse eşhâs-ı mezkûreye hem fiil denilir ve cümlesi fâil-i müstakil gibi mücazat olunur.” diyen muharrer fırkası dolayısıyla...” Bu madde, Hoca'nın bizzat isyanları düzenlemesine gerek kalmadan, risalesinin ve beyannamesinin isyanın gerçekleşmesinde etkili olmasını, onu "müşterek fail" olarak cezalandırmaya yeterli görmüştür (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
8. İdam Hükmünü Belirleyen Ceza Kanunu:
“...adı geçen kânunun 55. maddesinin “Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkilatı Esasiye Kanunu’nu tamamen veya kısmen tağyir.. Veya ifayı vazifeden men’ine cebren teşebbüs edenler idam olunur” diyen muharrer fıkrası mucibince İskilipli Atıf Hocanın salben idamına...” Mahkeme, eylemleri, Anayasa'yı (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) değiştirmeye yönelik zorunlu bir teşebbüs olarak yorumlayarak idam hükmünü vermiştir (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
9. İrticaa Teşvik Amacı:
“...adı geçen eserin masum halkın fikirlerini iğfal ve irticaa teşvik maksadıyla Anadolu’nun içlerine ve bilhassa doğu vilayetlerine ücretsiz olarak gönderildiği...” (Risalenin ücretsiz dağıtımı, basit bir yayın faaliyeti değil, kasıtlı bir rejim düşmanlığı eylemi olarak kabul edilmiştir) (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
10. Yıkıcı Tesir ve İnkılap Ruhu:
“...Anadolu halkı arasında meydana getirdiği yıkıcı tesir göz önüne alınmıştır... ve İskilipli Mehmet Atıf’ın “inkılâp ruhuyla, çağın ruhuyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ruhuyla hiç bir zaman bağdaşmayacak bir kişi” olduğu iddiasıyla...” (Mahkeme, hukuki tekniklerden ziyade, Hoca'nın rejimin varoluşsal ruhuna ve toplumda yarattığı fiili kaosa odaklanmıştır) (Ankara İstiklâl Mahkemesi).
Mahkemenin almış olduğu bu karar 3–4 Şubat 1926 gecesi infaz edilmiştir. Bu hadiseyi müteakiben de 1920 yılından itibaren zaten faaliyetleri durma noktasına gelmiş olan Teali İslâm Cemiyeti fiilen sona ermiştir (Özçelik 140; Yel Teali-i İslam Cemiyeti).).
Kaynakça
Afacan, Mehmet. İskilipli Atıf Hoca ve Teâlî-i İslâm Cemiyeti. Pınar Yayıncılık, 2018.
Akşin, Sina. İstanbul Hükûmetleri ve Millî Mücadele. Cem Yayınevi, 2012.
Ankara İstiklâl Mahkemesi. Ankara İstiklâl Mahkemesi Zabıtları: İskilipli Atıf Hoca Kararı. Haz. Metin Yazıcı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2010.
Cebesoy, Ali Fuat. Millî Mücadele Hatıraları. Temel Yayınları, 2005.
Demir, Mustafa. "Mütareke Dönemi İstanbul Siyasî Cemiyetleri: Teâlî-i İslâm Cemiyeti Örneği." Tarih Dergisi, cilt 58, sayı 1, 2023, s. 1-35.
Hanioğlu, M. Şükrü. Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türkler. İletişim Yayınları, 2009.
Mustafa Kemal (Atatürk). Nutuk (Söylev). Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011.
Olgun, Tahirü'l-Mevlevî (Tahir). Matbuat Âlemindeki Hayatım ve İstiklâl Harbi Hatıralarım. Haz. Mehmet Atilla, Tercüman Yayınları, 1991.
Özçelik, Ahmet. İstiklâl Mahkemeleri: Kuruluşu, Faaliyetleri, Sonuçları. Bilge Kültür Sanat, 2015.
Teâlî-i İslâm Cemiyeti. "Cemiyet-i Müderrisîn Beyannamesi (26 Eylül 1919)." Peyam-ı Sabah [Gazetesi], 27 Eylül 1919.
Teâlî-i İslâm Cemiyeti. "Teâlî-i İslâm Cemiyeti İkinci Beyannamesi." Sebilürreşad [Dergisi], Cilt 18, Sayı 465, 1920.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye'de Siyasal Partiler cilt 2, 1988.
Yel, Selma, Teali-i İslam Cemiyeti, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/352/Teali-i-%C4%B0slam-Cemiyeti

























































Yorum Yazın