Reklamı Geç
Kozsan Gıda Mustafa Sancak
Güneş Güzellik
Yükseliş Koleji
Ceviz Ticaret
Hatay
BIST10.925
DOLAR42.2134
EURO48.8967
ALTIN5434.0
BTC/USD101867.16
Muhammet KEMALOĞLU

Muhammet KEMALOĞLU

Mail: [email protected]

ÜLKÜNÜN SAHİPLERI VE ÜLKÜ SAHİPLERİNİN SORUMLULUKLARI

ÜLKÜNÜN SAHİPLERI VE ÜLKÜ SAHİPLERİNİN SORUMLULUKLARI

Ruhun Şad Olsun Gazi Mustafa Kemal

DUR! 
ŞİMDİ DUR VE KULAĞINI VER 
Bu, binlerce yıllık bir vicdanın, şairlerin sesiyle gürleyen ebedi çığlığıdır! Eyvallahımız yoktur bu yolda; eğilmek, bükülmek ve geri dönmek yoktur! 
Bu ruh, fani dünyanın gelip geçici hesaplarına teslim olmaz, olmayacaktır!
Bu mübarek toprakların ruhu sana derinden, taa köklerinden fısıldıyor. 
O fısıltı, sadece kulaklarına değil, ruhunun en derin dehlizlerine işleyen, asırlardır yankılanan, Ülkü dediğimiz o ulvi, o sarsılmaz, o her karışına şehit kanıyla imza attığımız EMANET-İ KÜBRA'nın sarsıcı sesidir. 
O ses, ne bir fani siyasetçinin kürsüsünden yükselen, yarın unutulacak gelip geçici bir nutuk, ne de bir parti binasının dar, geçici duvarları arasına sıkıştırılabilecek ucuz bir slogandır. 
O ses, taa Altayların kadim doruklarından, Tuna’nın hırçın, coşkun sularından, Malazgirt’in tozlu, mübarek ovasından ve Dumlupınar’ın buz kesen, kutlu sabahından gelen ebedi bir çığlıktır: Bu Ülkü, Hiç Kimsenin Şahsı Malı Değildir! 
O, milletin ortak kaderidir! 
Bu ses, fâniliğin ve geçici ikballerin perdesini yırtan, ebediyetin soluğudur.
Tüylerin neden böyle bir ürpertiyle diken diken oluyor? 
Çünkü sen, okuduğun her hecede, atalarının o çelikten iradeyle omuzlarında taşıdığı o dehşetli, o manevi yükü, o yüksek idealin sorumluluğunu iliklerine kadar hissediyorsun. 
Şinasi'den yankılanan "Hürriyet" nidalarıyla bilinen, bireyin ve milletin bağımsızlık fikrini ilk yeşerten, Namık Kemal'in "Vatan yahut Silistre!" diye can havliyle haykırdığı, vatanı bir sevgili gibi kutsallaştırdığı, Ziya Paşa'nın "diyâr-ı küfrü gezdim..." dizeleriyle milleti asırlar öncesinden uyanışa, tefekkür ve aksiyona çağırdığı o ilk isyanın ve tefekkürün sesiyiz biz! Bu ses, modern siyasetin yozlaşmış zeminine değil, doğrudan Türk vicdanına seslenir. Bu şuur, makamın geçiciliğini bilip, davanın kalıcılığına adanmaktır.
Ülkü, asla bir kişinin, bir liderin geçici karizmasıyla var olmuş basit bir heves, bir rüzgâr değildir. 
O, bir grup zümrenin, bir siyasi çekirdeğin dar çıkarlarına hizmet eden taktiksel manevrası olamaz, olmamalıdır! Mehmet Emin Yurdakul'un gür sesi yankılanır: "Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur." ve "Bırak beni, haykırayım, susarsam sen matem et!" diyerek Türk'ün kimliğini ve sorumluluğunu ilan eden ruhla bilenmiştir bu yol! 
Eğer bir Ülkü, tek bir bedene, tek bir fani beyne veya tek bir partinin fâni tabelasına hapsedilmeye kalkışılırsa, o an ruhunu, o ilahi manasını yitirir, basit bir siyaset oyuncağına döner. Hüseyin Nihal Atsız'ın sesi, dağları deler: "Türkçülük, ölülerimizin değil, yaşayan ruhlarımızın ilhamıdır! Ruhumuz, diriliştir!" Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun destanı haykırır: "Bir destan ki, yedi iklimi yutmuş; yedi iklimden bir tek vuran yok!" Bu, Türklük idealinin cihanşümul ve yenilmez ruhudur!
Ülkü, yüz binlerce isimsiz kahramanın, kundaktaki yavrusunu bırakıp cepheye koşan o mübarek anaların, "ben ölmezsem, bu şanlı bayrak inmezse, ben ölsem de ruhum o sancakta yaşar" diyen genç fidanların, kanıyla bu kutsal toprağa attığı sarsılmaz mühürdür. Çanakkale’de şehitlerin, Surlarda Fatih’in, Tuna’da akıncıların yeminidir bu! Kerkük/Musul/Kıbrıs: Türklüğün sınırlarının ne bir cetvelle ne de bir antlaşmayla çizilemeyeceğini haykıran, coğrafi değil, kalbi vicdanın haykırışıdır. Bu yol, yiğitlerin kandan abdest alıp, düşmanın varlığını yok etme yeminiyle yürüdüğü, her karışının bedelinin en ağır şekilde ödendiği, kutsal bir kahramanlık ve teslimiyet sözleşmesidir. Bu kahramanlık, kuru bir cesaretten öte; Hakk’a, Töreye ve Milletin Bekasına adanmış bir imanın yansımasıdır.
BU BİLDİRİ, BİR BAŞKALDIRIDIR: 
Bu Yüce Değerler, günlük siyasetin kısır çekişmelerinden, çıkar odaklı ittifakların geçici zeminlerinden, hatta makam veya can korkusundan da YÜCEDİR! 
Siyaset, bir gün biter; koalisyonlar dağılır; mevkiler el değiştirir. Lakin bu Manevi Devlet Paktı sarsılmaz! Hiçbir şahıs, hiçbir parti, hiçbir dış veya iç güç odağı, ne kadar büyük ve güçlü görünürse görünüp tehdit etsin, bu ulvi ülküler karşısında yaşama ve direnme şansına sahip değildir. Zira onların gücü fani, bu ülkülerin gücü Ebedidir! 
Korku, Ülkücünün sözlüğünden silinmiş, yerine "Tavizsiz İrade" yazılmıştır. Bu irade, binlerce yıllık töre bilinciyle bilenmiştir.
Yusuf Akçura'nın keskin iradesiyle, Türk varlığını kurtarma yollarını arayan dehasıyla, İsmail Gaspıralı'nın "Dilde, Fikirde, İşte Birlik" ülküsüyle yoğrulmuş olan bu sarsılmaz ruh, asırlık TÖRE'nin ta kendisidir! Mehmet Akif Ersoy'un sarsılmaz imanı haykırır: "Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var!" 
Türk Töresi’nde Kağan bile, Töreden üstün değildir; zira Töreyi çiğneyen, Kut’u da yitirir. Cici Yabgu’dan kalan o ulu söz esastır: Lidere biat, Ülküye itaati gerektirir. Ülküye ihanet eden lider, Töreyi çiğnemiş sayılır ve o an Ülkücünün gözünde meşruiyetini yitirir! 
Zira en büyük liderlik, Töreye uymaktır.
Yüce Töre, Bizi Uyarır: Eğer bir gün, bir lider veya bir zümre, Ülkü’yü kendi şahsi, beşeri çıkarları için kullanmaya kalkarsa; adaleti nefsinin isteğine göre eğip bükerse; "bizim adamımız" diyerek en büyük günah olan haksızlığa göz yumarsa; o an o kişi veya zümre, tarihin en ağır ihanetini işlemiş demektir. Zira Ülkü, sadece yüksek ve ulvi ideal değil, aynı zamanda en başta MUTLAK ADALET ve EBEDİ DÜRÜSTLÜK demektir. 
Yahya Kemal Beyatlı'nın sözü rehberdir: "Kökü mazide olan âtî (gelecek)"... Bu, Töreyi koruyarak geleceğe yürüme emridir. Bu aynı zamanda, hiçbir geçici menfaatin, hiçbir dış baskının, hiçbir siyasi pazarlığın, Töre’nin ve Milli Ülkü’nün önüne geçemeyeceğinin ilanıdır.
Bu yol, siyasetin günlük, fani ve kirli çekişmelerinin, dedikodularının çok ama çok üstündedir. İttifaklar değişir, dostluklar biter, liderler gider; ama Türk’ün BEKASI ASLA DEĞİŞMEZ! 
Ömer Seyfettin'in "Hürriyet Bayrakları"nda anlattığı kahramanlar gibi, bu ideal, devletin bölünmezliğini namus bilmektir. Hamdullah Suphi Tanrıöver'in gür sesiyle haykırdığı Milli Mücadele ruhudur bu! Peyami Safa'nın fikirleriyle bileşen bu milli şuur, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Milli Mücadele'ye adanmışlığında kendini gösterir: Türk milleti, kendi varlığını tehdit eden her mihrakı, içeride ve dışarıda mutlak suretle yok etme azmine sahiptir. Bu, bir intikam değil, ebedi BEKA emridir. Reha Oğuz Türkkan'dan yansıyan bu şuur: "Düşmanın varlığı, Türk’ün uykusuna haramdır."
Bu Ülkü, 1071’den 1923’e uzanan, bazen yenilgilerin acısıyla yoğrulmuş, bazen zaferin naralarıyla coşmuş, bin yıllık kolektif hafızamızın ta kendisidir. Bu büyük ruhun bilinci, Türk’ü diğer milletlerden ayıran kutlu destanın, "İlay-ı Kelimetullah" idealinin anahtarıdır. Mehmet Fuat Köprülü'nün tarihin derinliklerinden çıkardığı, Nihad Sami Banarlı'nın edebiyatımıza nakşettiği o millî ruhu taşıyoruz.
Şimdi omuzlarını dikleştir, göğsünü ger ve kalbinin en derininden gelen o sesi dinle: Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o çelik sesini ruhunda duy! "Türk'ten gayrıya boyun eğmeyeceğiz!" diyerek mühürlediği o derin milli ruhu, damarlarında akan asil kanda hisset. "Türk Milleti, zekâsının ve yüksek ahlâkının rehberliğiyle, tarihin bütün safhalarında medeniyet ışıklarını taşımış bir topluluktur" diyerek bize yüklediği muazzam sorumluluğu, o manevi misyonu asla unutma! İşte bizim Ülkümüz budur: Bu yüksek ahlakı, bu bölünmezliği ve bu medeniyet rehberliğini sonsuza kadar sürdürmek!
Senin görevin: Liderlere değil, SADECE TÖREYE ve KUTSAL ÜLKÜYE sadık kalmaktır. Senin görevin: Bir zümrenin değil, TÜRK MİLLETİNİN ebedi vicdanı olmaktır. Eğer bir gün, makam, para, şöhret veya şahsi ikbal uğruna Ülkü’nün kutsal ilkeleri çiğnenirse; işte o gün, o kutsal mirasa sahip çıkacak ilk kişi, titremeden öne atılacak ilk er sen olmalısın. Çünkü bu emanet, sana ne bir şahıstan, ne de bir partiden, ne de bir menfaat grubundan miras kaldı. 
Bu emanet, Şehitlerin Kemikleri Üzerinden, Gök Kubbeden, Yüce Töre tarafından Sana Devredilmiştir! Sen, o kemiklerin üzerindeki diriliş, Gök-Tanrı’nın bu topraklara attığı son imzasın!
Unutma! 
Senin Ülkün, SENİN ÇELİKTEN VİCDANINDIR! 
Ve o vicdan, ne bir kişiye, ne de bir gruba sığmayacak kadar kutsal ve yücedir! Bu vicdanın sesi, her türlü korkunun, her türlü çıkar hesabının üstündedir! 
Bizim davamız, ne bugünün siyasetine ne de yarının korkusuna sığar; o, ebediyete yazılmıştır.
 

Diva Otel

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
Avula Hikmet Hatunoğlu