EĞİTİMİN İKİ YÜZÜ 
     Çocuk yetiştirecek aileler, eğitecek öğretmenler ve zihin geliştirecek fikirler aranıyor…
     Evlatlarımız, her ne yaparlarsa yapsınlar canımızın birer parçasıdır. İçi boş bir veri deposu misali dünyaya gelirler. İlk yüklemeyi aile başlatır. Aileler, davranıştan saygıya, sevgiden ahlaka uzanan bir yolculuğa çıkarırlar evlatlarını. Bu yolculukta ne kadar doğru yönlendirme olursa, o kadar sağlam bir geleceğin temeli atılır.   
O vakit başlayalım…
     Kıymetli anne babalarımız, evladınız küçük yaşlarda ise, bir zahmet(!) telefonlarınızı bir kenara bırakın, yere oturun, bağdaş kurun ve eğitici öğretici oyunlar oynayarak başlayın. Basit gibi görünen bir oyun oynamanın bile evladınızın hayatına bir dokunuş olduğunu zamanla göreceksiniz. Okul çağındaki çocuğunuzun ödevlerine sabırla yardımcı olun, yol gösterin. Sabretmek zorundasınız! Yoksa,ileriki süreçte evladınızın olumsuz ve yanlış davranışlarını hor görmeye hakkınız olmaz! Ergenlik çağını dikkatli ve doğru yönetin, onu anladığınızı hissettirin, davranışlarındaki değişim veyahut tutarsızlıkları birer davranış bozukluğu gibi görmeyin. Gençlik çağındaki evlatlarınıza,hayatın zorluklarını doğru anlatım yöntemlerini kullanarak öğretin. Gelecek temelinin altında, çocukluk dönemi yatar sakın unutmayın! Özetle sevgili ebeveynlerimiz; evladınızın hayat rehberi, ilk oyun arkadaşı, sırdaşı ve gerekirse de ilk tartışacağı kişi siz olun ki, hayatının en kıymetli temel eğitimini sağlam almış olsun. 
     Eğitim sisteminin gerekliliklerini belli bir yaştan sonra öğretim ile destekleyerek geliştirmek öğretmenin temel görevlerinden biridir. İşlenen dersten önce o çocuğun kendini eksik gördüğü yönlerini desteklemeli bir öğretmen! Lakin öğreteceğimiz dört işlem, onun problem çözme yetisini geliştirmez veya öğreneceği bir ingilizce zaman kalıbı, onun insanlarla kurması gereken doğru iletişime ve zamanını doğru kullanma konusundaki gelişimine harikulade katkısı olmayacaktır. Önce eğitmeliyiz ki öğretimle geliştirebilelim. Bir öğretmen dinleyen olmalı, severek yaklaşmalı, paylaşmayı öğretmeli, anladığını göstermeli, zorlukları aşma konusunda destek olmalı ve hayata doğru bir birey kazandırmak için yol göstermelidir. 
     Gel gelelim öğretmenimizin çığlığına bir kulak verelim şimdi de ; 
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün önüne milletvekillerine verilecek maaşlar getirilmiş ve kendisi şunu özellikle dile getirerek, talimatı o şekilde vermiştir; “Öğretmen maaşlarını geçmesin” demiştir. Lakin yaşadığımız hele ki bu zorlu zaman diliminde, ülkemizin çoğu kesiminde öğretmene hak ettiği değer verilmemektedir. Eski saygınlığın yitirildiği gözlemlenmekle beraber, hayatını idame ettirmek için muhtaç duruma düşecek kadar getirildiği görülmekte maalesef! 
İşte eğitimin iki yüzü burda başlıyor! 
     Toplumumuzun bazen es geçtiği birkaç gerçeği paylaşarak devam etmek istiyorum.  
Ebeveynlerimizden bazıları evde evladıyla iki çift sohbet etmekten bile uzak kalmayı tercih ederken, çocuğunun okulunun kapısından adımını atar atmaz, sorumluluk sahibi bir veliye dönüşebiliyor. 
     Dahası, özel veya devlet kurumlarında çalışan öğretmenlerimizin maddi ve manevi kaygılarla dolu olmasını dikkate almak ve gereken desteği somut adımlarla gerçekleştirmek gerekmez miydi? Öğretmenlerimizden beklenen ile onlara sunulan arasındaki dağı yıkmak ve tabiri caizse buz dağının görünmeyen yüzüyle yüzleşmek ? Ne dersiniz , iyi fikir değil mi ? Neden kimse yanaşmıyor? Bazen unuttuğumuz önemli hususlardan bir kaçını paylaşarak bu konuyu dikkate almanızı rica edeceğim. Öncelikle cebinizdeki parayı saymayı kim öğretti size ? Bindiğiniz arabanın şatafatına kapılıp omuzlar dik yürürsünüz tabi, lakin o lüks arabanın tekerini üretmeyi, yazılımını da kurmayı öğreten bir ‘Öğretmen’ idi ! Haaa şu da var; evde bazen senin birkaç saat bile idare etmekte zorluk çektiğin çocuğuna, gün boyu sabırla bakan, ilgilenen ve yol göstermeye çalışan, eğiten – öğreten de bir ‘Öğretmen’ idi ! 
     Kalemin çok sivri diyenleriniz olabilir ancak şunu içtenlikle dile getirmek isterim ki gerçeklerin paylaşılması kimseyi üzmesin, çünkü şahısların ya da kurumların üzerinden kimseyi zan altında bırakma gibi bir amaç gütmedim, bu yazımın tek amacı toplumsal olarak eksik kalınan ve düzeltilmesi gereken bir takım şeyleri bir birey, bir öğretmen olarak paylaşmaktır.
     Son olarak şunu bilmenizi isterim ki, ailenin doğru eğittiği, öğretmenin elinden tutup yol gösterip yücelttiği, öğrenmeye ve gelişime aç nesillerin olduğu bir toplumu kimse yıkamaz! Lütfen küçük çocuğunuzla oyun oynayın, onu dinleyin, kendisine sevginizi sunmakla beraber  saygı duyduğunuzu hissettirin ve en önemlisi önemsediğinizi gösterin. Televizyon başında izlediğiniz dizinin, filmin konusuna merak sarmaktan çok evladınızın psiko-sosyal ihtiyaçlarını karşılayın. Kendisine alacağınız pahalı kıyafet ve ayakkabılardan çok, hergün birkaç dakikalık sohbet ortamı oluşturmanızın, onunla zaman geçirmenizin çok daha etkili ve kıymeti olacağını bilin! 
     Saygıdeğer meslektaşlarım, biliyorum mesleğimizin en zorlu zamanlarını geçiriyoruz, ama şunu unutmayalım ki evlatlarımızın eğitiminden aileden sonra biz, öğretiminden ise  aileden çok bizler sorumluyuz. Yılmayın, elbet bir gün kıymetimizin görüleceğini umut ederek, ne kadar kutsal bir meslekte olduğumuzu unutmamamız gerektiğini söylemek isterim. 
     Kıymetli anne babalarımıza da şunu söyleyerek yazımı sonlandırmak istiyorum; 
‘Zihni zenginleştirecek öğretimin temelini, evladını doğru yetiştiren ‘Aile’ atar. 
Saygılarımla, 
Murat Kondakcı
Öğretmen 
Pek katıldığımı söyleyemem ama kalemine sağlık.
Ağzına sağlık çok iyi anlatmışsın keşke herkes senin gibi düşünse
Keşke herkes sesini duysa ne güzel olurdu kardeşim ???
Muratcim o kadar doğru ve bizim çocuklarımızla ilgili yaptığımız yanlışlara değinmişsin ki okuyunca bı silkelenme gereği duydum. Kalemine sağlık