Tutsak edilmiş hayatlar
Mutluluğa aç bir toplumuz biliyor musunuz ?
Neden mi?
Çünkü sahip olduğumuz güzellikleri tek çırpıda göz ardı edip, yok edebilen, gereksizce varlığını sürdürmesine izin verdiğimiz, bizi bizden alıp götüren bir hüznümüz var. Öyle bir hüzün ki; bizi körelten,her daim mutluluk açlığıyla sınayan ve içimizde var olan neşeyi gölgede bırakmayı başaran bir çıkmaz oluverdi…
Hayallerimizi bile karanlığa bürüdük biz, aldığımız nefesin bize sunduğu yaşama arzusunu körükleyen hazzı tek çırpıda enkaza dönüştürme konusunda uzmanlaşan bir toplum olduk.
Nasıl mı yaptık ?
Çok basit aslında, karanlığa bürünmüş hayallerimizin ütopyalarda yaşattığımız mutlukla verdiği savaşı kaybetmesine izin verdik.
Sebebi neydi ki bunun ?!
Her sabah uyandığımızda güneşin parıltısından etkilenen yumulu gözlerle güne şükrederek başlamak yerine,yaşanan veyahut yaşatılanların zihnimize ettiği eziyete aklımızın bir köşesini hibe edip,yüreğimizi emrine amade ettik, hep orda durup işkenceyi bize müsatahak hale getirsin diye (!)
Halbuki yaşanan ve(ya) yaşatılan her ne varsa geçici olacağına ikna edemedik kendimizi ve zayıflığımızla da teslimiyete doğru yol almaya devam ettik, ediyoruz da...
Huzuru başka kişi veya yerde aramaya başlar olduk! Çok komik (!)
Etrafta mutlu edecek tek bir etkenin bile olmayışını, keyif yoksunluğu yaşadığımızı düşündüğümüz anda yapacağımız ilk şey; yüreğimizle aklımızın irtibatını kesmek olmalı,aklımıza hükmedip, materyal ile mutluluğun kalıcılığına inanmayıp kendi kendimize mutlu olabilmek veya edebilmek; aslında bu içimizde gereksizce saklı tuttuğumuz en güçlü çözüm yoluydu halbuki.
En önemlisi,
Mutluluğun bizde varolduğu inancını aklımızdan çıkarmayıp, bu vesileyle paylaşmayı tercih edip, mutluluğu beklemek yerine mutluluk saçmamız kaçınılmaz sonumuz olmalı!
Gün batımında güneşin al rengini karanlığın habercisi olarak görmeyip, gecenin sunacağı huzura odaklanmalıyız. Başımızı her yastığa koyuşumuzda sabahına uyanmama gerçeğine karşılık ertesi günün getireceği umut dolu güzelliklerin var olduğu gökküşağı edasındaki güzelliğe sahip hayallerimize olan inancımızı asla yitirmemeliyiz.
Size önerim şudur, çıkmazları umursamayın, gücünüzü duygusallıktan almayın, hüznünüzle ahbap olmayın ve mutluluk hormonu salgılayan bir birey olup, topluma ‘umut’ bulaştırın.
Yeter artık !
Mutlu yaşayın umutlarınıza kapılın, huzuru kovalayın ve sadece güzeli düşleyin,öyle bir düşleyin ki son nefesinizi teslim edeceğiniz Azrail bile tutkuyla sürdürmüş olduğunuz ömrünüze saygısından canınızı almadan size bir tebessümü miras bırakmayı bahşedebilsin.
Ve son olarak,
‘Mutluluk kapısını aralayıp, hüznün batışını izleyin’.
Saygılarımla
Murat KONDAKCI
Öğretmen
Yorum Yazın